Az Biraz Mutlu


Sanırım ilk kez Adam Silvia kitabı okudum. İsminden etkilenerek, kolay bir gençlik kitabı okuyacağım beklentisiyle kafa dağıtmak için başladım. 


Kurtulmak istediğiniz anılarınız mı var? Leteo Enstitüsünü arayın ve kötü hatırlarınızdan arının sloganıyla daha ilk sayfalarda içine çekiyor. Konudan habersiz okuru bilim kurgu romanı beklentisine düşürüyor. Aslında böyle bir kuruluş olsa ne güzel olurdu, paraya para demezdi hayali kurduruyor. Ama okudukça hayal kırıklığı artıyor.


Hikayedeki kahramanımız 16 yaşındaki Aaron Sato, gerçek mutluluğa ulaşmak için çabalıyor. Geçmişinde bilmediğimiz derin trajediler barındırıyor. Kız arkadaşıyla arası iyi olmasına rağmen Thomas'la tanışıp yakınlaştıkça farklı duygular yaşamaya başlıyor. Geçmişini hatırlamakla unutmak arasında gidip geliyor. 


Hikayenin ana konusunun LGBT olduğunu kitabın taa ortalarında anladım. Konudan bağımsız olarak anlatımı çok yüzeysel buldum. 

Sanırım ilk kez Adam Silvia kitabı okudum. İsminden etkilenerek, kolay bir gençlik kitabı okuyacağım beklentisiyle kafa dağıtmak için başlad...

Agile


Sosyal medyada gezinirken agile kavramıyla karşılaştım ve konuyu irdelerken bir hayli aydınlanma yaşadım. İngilizce kökenli kelime dilimize atik - çevik ya da agility kelimesini dikkate alırsanız atiklik - çeviklik olarak çevriliyor. İş dünyası ise bu kelime üzerine farklı bir çalışma modeli kuruyor.


Agile kavramı ilk olarak 1950 li yıllarda IBM tarafından ortaya atılıyor. Bu nedenle olsa gerek, genellikle yazılım dünyasında çok benimseniyor. Varılmak istenen sonuca daha hızlı çalışarak değil daha akıllıca çalışarak ulaşmayı ana hedefi olarak belirliyor. Mükemmel olacağı varsayılan ürünü piyasaya sürmek yerine daha hızlı bir şekilde asgari çalışır ürünü yani orijinal tanımıyla Minimum Viable Product (MVP) kullanıcıya teslim ettikten sonra geri bildirimi değerlendirerek geliştirmeyi savunuyor. İlerlemeyi kontrol etmek ve belirli aralıklarla durum değerlendirmesi yapmayı (retrospektif) önemli bir kriter olarak belirliyor. Sonuçta yapılan işlem yap-ölç-öğren döngüsüdür. Kullanıcı geri bildirimi önemli olduğu için de insan odaklıdır.  


Geleneksel yaklaşımda ise ürün şirketin varsayımları üzerine şekillenerek piyasaya sürülüyor. Şirketler çalışanlarını yaptıkları iş bölümüyle aynı işi sürekli yaptırarak pratikleştirmeyi, dolayısıyla işin daha hızlı üretilmesini hedefliyor. Durup düşünmeden sürekli çalışmak ise bir süre sonra mesleki körlüğe, alanınızdaki yenilikleri ve gelişmeleri görememenize neden oluyor. Ayrıca işinizde pratikleşmek isterken yaptığınız hataları da pekiştirerek düzeltmesini daha zor hale getirebiliyor. 


İş dünyasıyla ilgisi olmayan biri olarak, onunda eksiklikleri var tarzında eleştiriler görsem de agile'de benimsenen kriterleri çok beğendim. Hobi olarak yaptığınız işte bile dikkate alınabilir. 


İnsan bazen bir kavramla aydınlanma yaşayabiliyor.

Sosyal medyada gezinirken agile kavramıyla karşılaştım ve konuyu irdelerken bir hayli aydınlanma yaşadım. İngilizce kökenli kelime dilimize...

Ramayana



Hintlerin en meşhur destanlarından olan Ramayana, MÖ.4. ile 2. yy arasında yazıldığı tahmin ediliyor ve dilimize Rama’nın gelişimi olarak çevriliyor.

Destan Hinduizm’in üç büyük tanrısından biri olan Vişnu’nun, Kosala krallığının prensi Rama’nın bedeninde yeniden doğuşunu anlatır. Kral kızı Şita’yı, Şiva’nın yayını çekebilecek bir savaşçıyla evlendireceğine söz verir ve bu yayı Rama çekerek kırar. Ama kralın 2. karısı (hikâyenin kötü kahramanı) Rama’yı, nişanlısı Şita’yı ve Rama’nın kardeşi Lakşman’ı sürgüne gönderir. Böylece iyi ile kötünün 14 yıl süren kavgası başlar.

Ramayana destanının Şita’nın tanrılara masumiyetini anlatma çabası, Rama’nın Şita’ya olan güveni, tanrıların yeryüzüne inmeleri gibi bölümlerinin farklı kaynaklarda farklı anlatımları varmış. Ama benim için bu kadarı yeterli.

Hintlerin en meşhur destanlarından olan Ramayana, MÖ.4. ile 2. yy arasında yazıldığı tahmin ediliyor ve dilimize Rama’nın gelişimi olarak çe...

Bilinmeyen Vatikan



Araştırmacı yazarlık herkesin gördüğü sıradan haberlerin ardındaki gerçekliği araştırmaktan geçiyor sanırım. Tabi ki bir gruba ait olan ya da gizli servislerin sözcülüğüne soyunmuşları, kamuoyunu manipüle etmek için araştırmadan yazanları bir kenara bırakıyorum. Bunun dışında kalanların dünyanın dört bir tarafındaki gizli kapılar ardında konuşulanları duyabilecek gizli bağlantılara sahip olması zaten mümkün değil. Araştırmacı yazarlıkta tam burada kendini gösteriyor. Herkesin gördüğü buluşmaları, konuşanların kimler olduğu ve kimleri temsil ettiği, basın açıklamalarında verilen mesajları ve bu mesajların izdüşümlerini takip ederek tutarlı çıkarımlarda bulunmak işlerinin merkezini oluşturuyor.

Aytunç Altındal’da araştırmalarıyla tehlikeli sularda kulaç atan bir yazardı. Kendi tabiriyle zehirlenerek öldürülmüştü. Hangi papanın nereli olduğu, nasıl seçildiği ve kaç tane kardinal atadığı, 2000 yıldır kaybetmedikleri güçlerini nasıl korudukları, devlet adamları ve iç çekişmeleriyle nasıl başa çıktıkları, kurdukları gizli ve tehlikeli örgütleri irdeleyerek Vatikan'ın iç yapısına ulaşmış ve kaleme alma cesaretini göstermişti.

İlgilileri için ince bir kitap ve okumaya değer…

Araştırmacı yazarlık herkesin gördüğü sıradan haberlerin ardındaki gerçekliği araştırmaktan geçiyor sanırım. Tabi ki bir gruba ait olan ya d...

Milli Kimlik


Bundan önceki okuduğum Ölümcül Kimlikler kitabında Amin Malouf', doğumla birlikte atanan kimliklerin bireyin üzerindeki etkilerini anlatıyordu. Hatta anlatından ziyade çığlığa varan serzenişte bulunuyordu. Kader olarak atanan kimliklerden vazgeçme yolu olarak da dünya vatandaşlığı gibi bir çözüm önerisi sunuyordu. 


Bizim jenerasyon çok iyi bilir. Barış Manço da bir şarkısında hemşerim memleket nire? sorusuna bu dünya benim memleket cevabını vererek konuya parmak basmıştı. Peki ama insanlığın ortak atadan geldiği düşünülürse, bu milli kimlikler nasıl oluşmuştu? Slav ırkları nasıl başka milletlere bölünmüştü? Anthony D Smith isimli bir yazar işte bu konuya kafa yormuş ve araştırma sonuçlarını kitap haline getirmiş.


Yazara göre uzun bir süre milliyetçilik kimsenin umurunda olmamış. Güçlü imparatorların egemenliği altında yaşayan halkın milliyetçilik gibi bir derdi olmamış. Ta ki 16. yüzyıl Avrupa'sına kadar. 


İlk milliyetçilik akımları Avrupa'da görülmeye başlanmış. Yazar araştırmaları sonucunda üç farklı milliyetçilik akımıyla karşılaşmış. İlk olarak bağımsızlık öncesi. Bağımsızlığını kazanmak için isyan hazırlığına giren bir grubun ortak değerler oluşturup birleşmesinden oluşuyormuş.  Bağımsızlık sonrası ortak değerlerde yaşamayı kabul eden gruplar ikincisini, tamamen soy bağı dikkate alınarak oluşturulan milliyetçilik ise üçüncü grubu oluşturuyormuş.


Anladığım kadarıyla milliyetçilik, ortak değerler, ortak mazi ve ortak ülkü çerçevesinde birleşilmesiyle oluşuyor.

Bundan önceki okuduğum Ölümcül Kimlikler kitabında Amin Malouf', doğumla birlikte atanan kimliklerin bireyin üzerindeki etkilerini anlat...

Ölümcül Kimlikler



Seçme şansımız olmadan dünyaya geliyoruz. Din, dil ve ırk seçimi yapamadan hayata başlıyoruz. Eğer şanslıysak ya da herhangi bir kaygımız yoksa bizim için tanımlanan hayatı koyduğumuz hedefleri başarma çabasıyla yaşayıp gidiyoruz. Bazen de içimize işleyen bezginlikle her şeyi boşverircesine yaşıyoruz. 

Peki ama kan uyuşmazlığı olduğunda ne yapacağız? İçinde yaşadığın toplumu terk etmek çözüm olabilir mi? Üstelik başka bir coğrafyada tüm sorunlarından arınmış bir şekilde hayallerinin peşinden koşmak mümkün mü?

Amin Maalouf 1998 yılında yayınladığı Ölümcül Kimlikler kitabında bu konulara kafa yoruyor. İnsanın aidiyet hissinin sorgulanmasını sorguluyor. Lübnan da doğan, ana dili Arapça olan Maalouf Hristiyanlığı benimsiyor ve 22 yıl Fransa da yaşıyor. Belki de kendi yaşamından yola çıkarak insanın aidiyet seçimine zorlanmasından duyduğu rahatsızlığı neredeyse her satırında dile getiriyor. Ötekileştirme çabasını derin derin irdeliyor. Dinlerin daha doğrusu din adamlarının toplum üzerindeki ötekileştirme çabasına ve baskısına değiniyor. Sonunda yasakçı yaklaşımlar nedeniyle insanın bir aidiyete zorlandığı ama aslında dünya vatandaşlığının ön plana çıkarılması gerektiği gibi çıkarıma ulaşıyor. 

Hemen hemen herkesin bir fikrinin olduğu konuda, insanı yormayan, düşünmeye sevk eden ve okunmaya değer bir kitap. 

Seçme şansımız olmadan dünyaya geliyoruz. Din, dil ve ırk seçimi yapamadan hayata başlıyoruz. Eğer şanslıysak ya da herhangi bir kaygımız yo...

Blog Yazarları Ankara Buluşması


Kitap Eylemi ile N.Narda'nın ortaya attığı buluşma fikrini Gamze ve Sinan sahiplendiler ve kısa zamanda organize ettiler. 


Dün öğlen Kızılay'daki Moda Kafede buluştuk ve bloglarından tanıdığımız yazarlarla tanıştık. Muhabbet samimi ve güzeldi. Sinan'ın blog mahallesi projesindeki hayallerini ve heyecanını görünce mutlu oldum. Aramızda olmayan/olamayan blog yazarlarından konuştuk ve dedikodularını yaptık. Oooo neler varmış neler. Sonra bir ara muhabbet nasıl ilerlediyse artık memleketimizin liyakat sorunlarını irdelerken bulduk kendimizi... 



N.Narda, Sinan ve Gamze hazırladıkları hediyeleriyle ayrıca mahcup ve mesut ettiler. Sağ olsunlar. Düşünen, organize eden ve katılan Kitap Eylemi, N.Narda, Gamze, Sinan, Yurdagül, Zehra, Şeyma ve Süleyman'a tek tek teşekkür ederim. 

Kitap Eylemi ile N.Narda'nın ortaya attığı buluşma fikrini Gamze ve Sinan sahiplendiler ve kısa zamanda organize ettiler.  Dün öğlen Kız...

Motivasyon & Öz Disiplin


Motivasyon, insanı amacına ulaştırmak için harekete geçiren güç olarak tanımlanıyor. Aslına kelime anlamıyla tam olarak amaca ulaşmak için yapılan çabaların toplamına deniyor. Öz disiplin ise hedefinize ulaşmak için yapmanız gereken davranışların görev bilinciyle hayatın olağan akışına yerleştirilmesi anlamı taşıyor. 


Hedefe ulaşmak için motive olmak elbette önemli. Ama mental yorgunluk yaşadığın her yerde motivasyon kaynağı bulmak zor olabilir. Oysa öz disiplinde sürekli olarak kendinize gaz vermek zorunda kalmazsınız. Günlük hayatınıza yerleştirdiğiniz rutinlerinizle gelişmeye devam edersiniz. 


Amaca ulaşmak kavramı başarıyla da özdeşleştirilmemeli. Çünkü bir çok yerde başarı, otoritenin değerlendirmesi sonucunda ortaya çıkıyor. Öz disiplinle hedeflerinize ulaşarak kişisel gelişiminizi tamamlasanız bile başvurularınız olumsuz sonuçlanabiliyor. Bu durum kişinin başarısız olduğu sonucunu doğurmamalı. Otoritenin mutlak doğru ve hatasız tercihler yaptığı yanılgısına düşmemeli. Tarihte bir çok ressamın, yazarın ya da müzisyenin değeri öldükten sonra anlaşılmamış mıdır? Peki bu insanlar yaşarken başarısız mıydılar?

Motivasyon, insanı amacına ulaştırmak için harekete geçiren güç olarak tanımlanıyor. Aslına kelime anlamıyla tam olarak amaca ulaşmak için y...

Arıza Babaların Çatlak Kızları


Ayten Kaya Görgün'ün ilk romanı Arıza Babaların Çatlak Kızları 2011 yılında yayımlanır. 1980'li yıllarda Samsun Asfaltından Ankara'ya giriş yaparak mahalle kuran, evinde çeyiz hazırlayarak koca bekleyen, kola şişelerine su doldurup buzdolabında saklayan, daha az sefil olmakla övünen, yetersizliklerini veya hayallerini gizlemeyi ustalık sanan yurdum fakir insanının hikayesini anlatır. 


Yazar yolda, iş yerinde, otobüste tacize uğrayan,  mahalle baskısıyla, kıskanç arkadaş veya kız kardeşle mücadele etmek zorunda kalan, babadan, eşten, sevgiliden, kardeşten şiddet gören kadınları anlatma gayretindedir. Hikayede tasvir edilen erkeklerin tamamı mankutlaşmış, duyarsız ve cahildir. 


Yaklaşık 200 sayfalık bu kısa hikayede, dışarıdan bir anlatıcının sindirilmiş kadınların yaşadıklarını hızlıca ve yüzeysel anlatıp geçmesi, hikayeyi gazete kupürüne dönüştürmüş ve fazlasıyla sıradanlaştırmış. Daha sakin anlatımla duygusal travmalar üzerinden ilerleyebilirdi.

Ayten Kaya Görgün'ün ilk romanı Arıza Babaların Çatlak Kızları 2011 yılında yayımlanır. 1980'li yıllarda Samsun Asfaltından Ankara&#...

Dönüşüm'den Toplum Böceğine


Kerem Işık, içerisinde 11 hikaye bulunan Toplum Böceği isimli öykü kitabını 2012 yılında yayınlar. Yayınlandığı yıl 25. Milliyet Haldun Taner Öykü ödülüne layık görülür. Öykülerin tamamı toplumdan uzaklaşan ve kendi iç dünyasına kapanan bireyin içsel yolculuğu gibidir.


Franz Kafka, Dönüşüm kitabında öykü kahramanı Gregor Samsa'yı toplumdan uzaklaştırarak böceğe dönüştürür. Toplumun beklentilerini karşılayamayan her birey kendini böcek gibi hissetmek zorunda kalacaktır duygusunu okuyucuya aktarır. Franz Kafka'nın tek bir hikayede anlattığı bu duyguyu Kerem Işık farklı hikayelerde ve farklı kahramanlar üzerinden, kahramanın iç sesiyle anlatır. 


Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar kitabını okuyanlar bilir. Yazar hikayenin bir yerinde kahramanının düşüncelerini okuyucuya aktarabilmek için 75 sayfa boyunca hiçbir noktalama işareti kullanmaz. Kerem Işık da kısa bir hikayesinde bu yöntemi uygular. Anlaşılmayı zorlaştırırken okurunu düşünmeye daha doğrusu hissetmeye zorlar. Bazı hikayelerinde ise oldukça sade bir dil kullanarak okurunu hikayeye odaklar.


Kitap hikaye çeşitliliği, kolay okunabilmesi, yazarın olaylara farklı yönden ve eleştirel bakabilme yeteneği nedenleriyle iyi ki okunmuşlar arasında yerini aldı. 

Kerem Işık, içerisinde 11 hikaye bulunan Toplum Böceği isimli öykü kitabını 2012 yılında yayınlar. Yayınlandığı yıl 25. Milliyet Haldun Tane...

Ölümlülük, Ölümsüzlük ve Yapay Zeka


Kimsenin kaçamadığı, hayatı bir anda anlamsız kılan mutlak son. Murathan Mungan'ın Lal Masallar kitabındaki tabiriyle padişahları bile herkesleştiren şey. Peki ölüm bu kadar kesin, soğuk ve acımasızken insanoğlu nasıl bu kadar hayata bağlı kalabiliyor? Her gün ölümüne bir adım daha yaklaşan insan nasıl bu kadar cıvıl cıvıl yaşayabiliyor?

İnsanlığın yaşam ve ideolojik anlayışlarını irdeleyen yazar, ilginç sonuçlara ulaşıyor. Fiziken mutlak sondan kaçamayan insanların ölümü mutlak son olarak görülme anlayışını bir kenara bırakarak, ölenin sadece beden olduğu ve ruhun sonsuza kadar yaşadığı inancını benimsediğini, bazı toplumların ise ölümün, ölümsüz yaşamın olduğu başka bir aleme açılan kapı olduğu inancını benimseyerek hayata tutunduğu sonucuna varıyor.

Bir süre sonra inanç temelli mutlak yaşam anlayışı yetersiz kalıyor. Ölümle mücadele ederken biraz daha bilinçlenen insanlık, ölümüne farklı hastalıkların sebep olduğunu keşfediyor. Bu hastalıklara yakalanmayan birinin ölümsüz bir yaşama kavuşabileceği bilinçaltına yerleşiyor. Yani ölüm mutlak son olmaktan çıkarak ölen kişinin sağlığına dikkat etmemesi sonucu gerçekleşen bir hastalık olduğu vurgusu yapılıyor. Dolayısıyla hastalık her ne olursa olsun gelişen teknoloji ile yenilerek ölümsüz yaşama kavuşulabileceği inancı yerleşmeye başlıyor. Ve insanlık her gün gördüğü ölümü her an yakalanılabilen hastalıklar seviyesine indirgeyip sıradanlaştırma çabasına giriyor. Onu göz önünden uzak tutmak için de önce mezarlarını yerleşim yerinin dışına taşıyor. Daha sonra tedavisinin mümkün olmadığı ve öleceğine kesin gözle bakılan hastalarına evde bakmak yerine hastane odalarında ölümü beklemesi sağlanıyor. Cenaze törenlerini ise kısa ve hızlı bir şekilde gerçekleştirerek bu sıradan olaya bir anda son veriyor.

Gelişen teknoloji ile tüm manevi dinamitlerine rağmen ölümden kaçmak isteyen insanlık bir anda yapay zekaya yöneliyor. Önce iflas eden organlarının yerine yapay zeka ile çalışan organlar üretme çabasına giriyor. Daha sonra yapay zeka ile çalışan ve insanların işini büyük oranda kolaylaştıran robotlar devreye giriyor. Bir anda çok büyük hızla gelişen yapay zeka ve robot teknolojisi, insanlığı sonsuz yaşama ulaştırabileceği gibi onu yok edip yerine geçme tehlikesiyle de yüzleştiriyor…

Elif Acar'ın yaklaşık 80 sayfalık deneme niteliğindeki kitabı, konu itibariyle fazlasıyla karamsar olsa da alıntılarıyla ve konuyu derinlemesine işlemesiyle bana fazlasıyla doyurucu geldi.

Kimsenin kaçamadığı, hayatı bir anda anlamsız kılan mutlak son. Murathan Mungan'ın Lal Masallar kitabındaki tabiriyle padişahları bile h...

Kozmik Haydutlar


Yazarın ilk kez bir kitabını okudum. Tesadüfen elime geçen kitabın, yazarın kaleme aldığı ön sözünde beklenmedik bir şekilde en çok satanlar listesine girdiğini ve birçok insanı etkilediğini yazıyordu.  Belki de bu nedenle bitirmek için bu kadar sabrettim


Sebepler ne olursa olsun çok zorlanarak bitirdim. Hikaye bana hitap etmedi, konuların içeriğine giremedim. Hatta anlamadım. Sadece uyuşturucu kaçakçısı bir adamın eline geçen kuantum fiziği kitabı sayesinde bir grup suçlu ile birlikte kuantum mekaniğini anlamaya çalıştık. 


Etkilenmeyi bırak çok sıkılarak okudum. İnternette kitabı öve öve bitiremeyen okulları görünce neye uğradığımı şaşırdım. Sahi biz aynı kitabı mı okuduk?


Yazarın ilk kez bir kitabını okudum. Tesadüfen elime geçen kitabın, yazarın kaleme aldığı ön sözünde beklenmedik bir şekilde en çok satanlar...

Kuşak Çatışmasının Yeni Versiyonu; Kuş Uçuşu


Merak güçlü bir dürtüdür. Popüler kültürün pohpohlayarak her fırsatta önüme koyduğu Kuş Uçuşu'na yenildim sonunda. Sadece 8 bölüm olması, Ay Yapım imzası bulunması, İbrahim Çelikkol, Birce Akalay ve Nejat İşler gibi isimlerin bulması da gardımın düşmesinde etkili oldu.  


Dizinin neredeyse her sahnesi lüks ve plaza yaşamlarıyla dolu. Haliyle fazlasıyla özendirici. Ana konusunu akşam haberlerine Öteki Taraf programıyla damga vuran ünlü sunucu Lale Kıran ve onun koltuğuna göz diken stajyer Aslı oluşturuyor. X kuşağı temsilcisi Lale Kıran'ın tırnaklarıyla kazıyarak geldiği noktaya Z kuşağının temsilcisi Aslı bir anda yani kuş uçuşu gitmeyi hedefliyor. Yavaş ilerlemeyi seçen, kabuğunu kırmakta zorlanan ve çevresindeki küçük gördüğü kişilere karşı duyarsız olan X kuşağının yerini doldurmaya gayesindeki çabuk sosyalleşen, bir anda ve çaba sarf etmeden sonuca ulaşmaya çalışan Z kuşağını gözlemliyoruz. X kuşağı Z'yi görmezken, Z fazlasıyla derinden ve acımasız geliyor.


Gelenekçi ve yenilikçi olarak her dönem gördüğümüz kuşak çatışmasının yeni bir versiyonunu izliyoruz aslında. Bu yönüyle eski bir romanın modernize edilmiş versiyonu gibi duruyor. Bunun yanında oyuncu kaliteleri, imrendirici görseller ve özellikle Nejat İşler'in belgesel seslendirmesi tarzındaki anlatımı sıkılmadan izlemenizi sağlıyor. 

Merak güçlü bir dürtüdür. Popüler kültürün pohpohlayarak her fırsatta önüme koyduğu Kuş Uçuşu'na yenildim sonunda. Sadece 8 bölüm olması...

Düş Hırkası


İlk kez bir Filiz Özdem romanı okudum. Biraz kafa dağıtmak biraz da ara verdiğim okuma düzenime yeniden kavuşmak için başlamıştım. Her şeyden önce kolay bir kitap bekliyordum. Okurunu yormayan bir roman aslında ama maalesef ben içine giremedim. Olay örgüsünün olmaması, neredeyse tüm hikayenin roman karakterlerin duygularından oluşması sanırım biraz yordu. Bu nedenle varoluş mücadelesini kaybeden Cevat'ın hikayesindeki mücadeleyi göremediğim için çektiği acılar soyut kaldı. 


Buraya kadar okuduysanız muhtemelen kitap hakkında ön yargınız oluşacak. Ama şunu bilmelisiniz ki, blog sahibi romanın üçlemenin ikinci kitabı olduğunu bilmeden okudu. Haliyle bir diziye rast geldiği bölümden başlayan izleyici gibi abandone oldu. Emim ki sıralamaya uysaydım ve dingin bir ruh haliyle okusaydım, Cevat'ın hayatına dokunan insanlardan, hatıralarından onu çok daha iyi tanıyacaktım. Buda bana ders olsun...

İlk kez bir Filiz Özdem romanı okudum. Biraz kafa dağıtmak biraz da ara verdiğim okuma düzenime yeniden kavuşmak için başlamıştım. Her şeyde...

Polikuşka


Polikuşka, Tolstoy'un 1855 - 1863 yılları arasında yazdığı halk için öyküler'den biriymiş. Hem novella olması hem de köy yaşamıyla bezenmiş insani değerleri anlatmasına nedeniyle kolay okuyacağımı ve seveceğimi düşünmüştüm ama okurken odaklanamadım. Rus edebiyatının kasvetini neredeyse her sayfada hissettim. Sanırım benim için zamanı değildi.


Hikayenin konusu güzel aslında. Geçmişinde hırsızlık gibi yüz kızartıcı suçlar bulunan, 6 çocuklu ve köydeki herkes tarafından hor görülen fakir Polikuşka'ya köyün hanım ağası yüklü bir para emanet eder ve ona sorumluluk verir. Polikuşka kendisine verilen görevleri yerine getirdikçe toplumdaki statüsü yükselmeye başlar. Paranın insanları nasıl değiştirdiğini gözler ve kendisi de zor seçimler yapmak zorunda kalır.


Keyifli okumalar. 

Polikuşka, Tolstoy'un 1855 - 1863 yılları arasında yazdığı halk için öyküler'den biriymiş. Hem novella olması hem de köy yaşamıyla b...

Dine Karşı Din


Ali Şeriati, 1933 yılında İran'ın Horasan şehrinde eğitimli bir ailede doğar. Babası Din öğretmenidir. Kendisi de üniversite eğitimini tamamladıktan sonra Meşhed üniversitesinde dersler vermeye başlar. Aynı zamanda babasının kurduğu İslam Hakikatı Tebliği derneğinde siyasete bulaşır. Bir süre sonra hapse atılır, batının ve toplumun baskısıyla serbest bırakılır ama sıkı gözetim altında tutulur. İran da yaşamayacağı anlayarak İngiltere'ye gitmek istediği dönemde ölür. Otopsi sonucunda kalp yetmezliğinden öldüğü belirtilse de İngiliz istihbaratıyla iş birliği yapan İran güvenlik birimi SAVAK tarafından öldürüldüğü şüphesi vardır.


Dine Karşı Din, Ali Şeriati'nin konferanslarından derlenmiş ve kendi kontrolünden geçtikten sonra 1988 yılında yayımlanmış. Tüm din adamlarının ve liderlerin dinsizliğe ve küfre karşı mücadele ettiği söyleminin tutarsızlığını gözler önüne sererek başlamış anlatmaya. Tarihte toplumların farklı hayvanları veya figürleri kutsal saydığı, kendi kutsal değerlerinin olduğu, kendilerine özgü inançlara sahip oldukları görülürken yani dinsizlik bireysellikten öteye geçememişken, hiç bir zaman bir topluluk, millet ya da devlet olamamışken koca koca imparatorlar hangi dinsiz topluma karşı savaşmıştır?  Tabi ki dine karşı din...


Şeriati'nin kitapta yer alan konferanslarında, ağırlıklı olarak peygamber efendimiz ve sonraki dönemleri irdeliyor. Alevi sunni tartışması konusundaki yorumlarıyla İran'lıların tepkisini çekiyor ve kendisini sunni savunuculuğuyla suçlayan İran toplumuna aslında aleviliği savunduğunu tekrar tekrar anlatmaya çalışıyor.  


Dini tartışmaları tartabilecek ve yorum yapabilecek seviyede değilim. Ancak Şeriati'nin, Peygamberimizin ölümünden önce Hz. Ebubekir'in kıldırdığı namaz konusundaki, sahabe Ebuzer'in "Evinde yiyecek bir şey olmadığı halde, kılıcını çekip de insanlara saldırmayan kimseye şaşarım!" sözündeki, mısır piramitleri gezisi çıkarımındaki, halifelik kurumunun devlet yönetimine verdiği zararlar hakkındaki analizlerinden etkilendim.

Ali Şeriati, 1933 yılında İran'ın Horasan şehrinde eğitimli bir ailede doğar. Babası Din öğretmenidir. Kendisi de üniversite eğitimini t...

Dinlerin Çarpışması

1925 doğumlu Fransız yazar Jean Paul Roux, Oryantalist ve Türkolog kimliğiyle tanınır. Bize olan ilgisi 1950 den sonra başlar ve 200 kitabının 25 tanesini Orta Asya ve Türkler hakkında yazar. Ayrıca bize olan yakın ilgisi sayesinde 1973 yılında dönemin hükümetinden Devlet Ödülü ve TÜRTAV (Türk Tanıtma Vakfı) ödülü alır. Yetmez, bir de 1998 yılında da Liyakat Madalyası layık görülür. Yazarla, sözlük niteliğindeki Eski Türk Mitolojisi kitabından sonra, çok daha anlaşılır ve kapsamlı kitabında tekrar karşılaşmak güzel oldu.


Jean Paul Roux kitabında, savaşların asıl nedeninin dinler olduğu tezini ortaya attıktan sonra çok geniş bir zaman skalasında tüm savaşları irdelemeye başlıyor. Peygamberimizin, dört halifenin, Emevilerin, Moğolların, Selçukluların ve Osmanlının girdiği tüm savaşları İslam dünyası gözüyle incelerken, İspanya'nın işgali, kurtuluşu ve Müslümanları sürgün etmeleri, Bizans'ın içinde bulunduğu durumlar ve girdiği savaları, haçlı seferlerinin mantığını ve iç çatışmalarını da Hristiyan dünyasının gözünden anlatıyor. Oldukça tarafsız bir dil kullanarak tarafları incitmemeye özen gösteriyor. 


Dinlerin Tarihi ve Coğrafi Başlangıç Noktaları


Not: Yukarıdaki görselde dinlerin 5000 yıllık gelişimi gösterilmektedir.


Türk okurların eleştirilerinden anladığım kadarıyla, yazarın özellikle Ermeni tehciri konusunu soykırım ya da büyük trajedi olarak tanımlaması bir çok okuru rahatsız etmiş. Buna rağmen mümkün olduğu kadar objektif olmaya çalıştığını, savaşan tarafların kaynaklarını değerlendirdiğini ve kitabında da her iki görüşe yer verdiği rahatlıkla söylenebilir. Diğer yandan savaşların acımasızlığını da rakamlarla gözler önüne sermesi kuru kahramanlık öykülerinden çok daha etkileyici olmuş. Bir kaç saat içinde 300.000 kişinin ölmesi, işgal edilen şehirlerin sokaklarının kan gölüne dönmesi, savaşta söz sahibi olmayan sıradan insanların çektiği acıları alıntılarla destekleyerek okuyucusunun o günleri hissetmesini sağlamış.


O dönemde neler olup bittiğini en iyi gözlemleyenlerden biri olan Guillaume de Tyr'e kulak verirsek (1150-1185): Şehrin dört bir yanında katledilen ve cesetleri sokaklarda,meydanlarda sürüklenen Müslümanları saymazsak, sadece Tapınağın içinde 10.000 Müslüman öldürüldüğü anlatılmaktadır. Tapınağa gitmeyen Haçlılar da şehri sokak sokak gezmiş (...) orada burada saklanmış Müslümanları bulup öldürmüşler (...) Delirmişcesine can almışlar, Müslümanları ya kılıçtan geçirmişler ya da şehrin yüksek yerinden aşağı atarak paramparça olmalarını seyretmişlerdir."


Kitabı genel kültür okuyucusu için yeterli ve doyurucu buldum. Ama akademik araştırmalar için sadece önsöz olabilir...

1925 doğumlu Fransız yazar Jean Paul Roux, Oryantalist ve Türkolog kimliğiyle tanınır. Bize olan ilgisi 1950 den sonra başlar ve 200 kitabın...

Soner Yalçın'dan Akrabalık Analizi


Bizim jenerasyondan Soner Yalçın adını duymayan yoktur sanırım. Kurtlar Vadisi gibi döneminin yer altı dünyasına ışık tutan ve uzun yıllar devam eden efsane dizinin senaristi olarak tanınmıştı. Adam 2004 yılında bir de  Beyaz Türklerin Büyük Sırrı gibi iddialı bir alt başlıkla Efendi kitabını piyasaya sürmüştü. Benim içinse okumak bu güne nasip oldu.

Yazar Osmanlının son dönemlerinden başlayarak Adnan Menderes'in idamına kadar olan süreci inceliyor. Tarih sahnesinde adını sıkça duyduğumuz bir çok kişinin aile bağlarını irdeliyor. Özellikle soyadlarına yoğunlaşarak aklınıza gelebilecek bir çok kişinin dönme (din değiştiren) ya da sebatayist olduğu sonucuna varıyor.  İçlerinde eski bakanlar, valiler ve milletvekillerinin de bulunduğu bir grubun 14 Haziran 1946 da İzmir'de Atatürk'e öldürmek için düzenlenen suikast girişimi sonrasındaki yargılama dosyalarını açıyor. Milli mücadele de önemli işler başarmış bir grubun idamla yargılanması hatta bir kısmının idam edilmesi aslında vicdanlarda büyük yaralar açılmasına sebep oluyor. Ama biz asmazsak onlar bizi asarlar düşüncesi çok sert kararlar alınmasına neden oluyor. Aynı düşünceyi yıllar sonra Adnan Menderes yargılamalarında da görüyoruz. Aynı mecliste bulunan hatta aynı hükümette zaman zaman birbirlerinin yardımcısı olarak görev yapan adamlar zamanı geldiğinde arkadaşlarının kalemlerini kırıyorlar. Bu arada yargılama dosyalarında ortaya saçılan evraklarda, Adnan Menderes'in Başbakanlığı döneminde örtülü ödenekten Necip Fazıl Kısakürek'e bir çok ödeme göndermesini de şaşkınlıkla karşıladım.

Son söz olarak, kitapta yazılanlar ne kadar doğru ya da aile bağlarından bu kadar sert bir üslupla Beyaz Türkler Listesi oluşturmak ne kadar mantıklıdır bilemiyorum. Bu nedenle kitabı hakkında yazılan ve çok ağır eleştiri içeren yorumlarla birlikte değerlendirmek lazım. Takdir sizin.

Not: Konunun meraklıları için Fatma Müge Göçek'in aile bağlarının gücünü ve yeni oluşan burjuvazimizi anlatan Burjuvazinin Yükselişi İmparatorluğun Çöküşü kitabını da tavsiye ederim.   

Bizim jenerasyondan Soner Yalçın adını duymayan yoktur sanırım. Kurtlar Vadisi gibi döneminin yer altı dünyasına ışık tutan ve uzun yıllar d...

Yatırım Tavsiyesi Değildir


İçinde samimiyet barındıran anlatıları seviyorum. Yaptığı hatanın aptallık olduğunu kabul edenleri ya da bu yola nasıl girdiğini anlatırken edindiği tecrübeyi gülümseyerek ve güldürerek anlatanları izlemek ayrı bir keyif veriyor.   


Gain dijital platformu kısa bir süre önce geçmişin borsa, günümüzün bitcoin yatırımcılarını anlatan 4 bölümlük Yatırım Tavsiyesi Değildir'i izleyicisinin beğenisine sundu. Yaklaşık 20 şer dakikadan oluşan bölümlerin tamamı kısa röportajlarla ilerliyor. Sosyal medya fenomenleri ve yatırım danışmanlarının yanı sıra özellikle bitcoine gönül vermiş yatırımcılar anlatıyor. Yatırımcının nerede hata yaptığı ve Türk yatırımcısının kafa yapısı gibi konular üzerinde kafa yoruyorlar.


Borsa ya da bitcoin yatırımcısının zaten kanıksadığı konuları anlatmışlar aslında. Ama insan kendisiyle aynı serüveni yaşayanları görünce nedense rahatlıyor.

İçinde samimiyet barındıran anlatıları seviyorum. Yaptığı hatanın aptallık olduğunu kabul edenleri ya da bu yola nasıl girdiğini anlatırken ...

İstanbul Kırmızısı


Ferzan Özpetek'in ilk romanıymış. Aynı zamanda yönetmen de olan yazar kendi romanının filmi de çekmeyi ihmal etmemiş. Henüz izlemesem de ilginç bir şekilde filminin daha iyi olduğunu belirten yorumlarla karşılaştım. Muhtemelen bunun nedeni Halit Ergenç, Tuğba Büyüküstün, Nejat İşler ve Zerrin Tekindor gibi usta oyuncu kadrosuna sahip olmasıyla ilgilidir. 


İstanbul aşığı insanların kendi aşklarını, aşık oldukları şehrin içinde yaşama çabalarını konu alan fazlasıyla soyut bir hikayesi var. Yakın tarihimizin gezi olayları da hikayenin en belirgin dekoru. Bunun dışında neredeyse her şey soyut ve soğuk. Ne olaylar tam anlamıyla yaşanıyor ne de duygular bas bas bağırıyor. 


Kolay okunmasının yanında beklentimi karşılamayan bir eser oldu. Yarım kalmış bir hikaye gibi...

Ferzan Özpetek'in ilk romanıymış. Aynı zamanda yönetmen de olan yazar kendi romanının filmi de çekmeyi ihmal etmemiş. Henüz izlemesem de...

Hz. İbrahim'in Hikayesi - Abum Rabum



İskender Pala'nın 2017 yılında Kapı Yayınlarından çıkan kitabını iş arkadaşımın hediyesi üzerine okumaya başladım. Daha ilk sayfasında roman karakterlerinin hatırlatma amacıyla yazılması zor bir hikayeye başlayacağımı anlamama fazlasıyla yetti. Bunun yanında karakterleri açıklarken ne iş yaptığının ve hangi istihbaratın ajanı olduğu gibi bilgilerin verilmesi, romanın günümüzde geçen kısımlarındaki merakımı neredeyse yok etti. 

İskender Pala'nın daha önce okuduğum Babil'de Ölüm İstanbul'da  Aşk romanında Leyla ile Mecnun yanına seyahate çıkmıştık. OD romanında ise Yunus Emre'nin konuğu olmuştuk.  Efasane'de ise Barboros ile birlikte geçmişin Akdeniz'ine yelken açmıştık. Sözün özü, yazarın okurunu biraz da zorlayarak geçmişin puslu sayfalarına götürdüğünü ve zamanda yolculuk duygusu tattırdığını biliyordum. Ama Abum Rabum'da bu yolculuk biraz daha uzuyor ve okuru milattan çok daha önceye götürüyor. Efsanelerin doğuşuna ve peşinden giden insanların mücadelesine tanıklık ettiriyor. Ortadoğunun milattan önceki insanlarının hayatlarını Hz. İbrahim'in ayak izleri üzerinden takip ettiriyor.

Hikayenin bir de Roma, Kudüs ve İstanbul üçgeninde geçen cinayet ve casusluk yönü var. Fazlasıyla Ahmet Ümit kaleminden çıkmış gibi duran asıl hikaye günümüzde geçiyor. Casuslar cinayeti çözmek için tarihi mekanlar, efsaneler ve gizli örgütler üzerinden bağlantı kurmaya çalışıyor. Tüm bu bağlantılar bizi Hz. İbrahim'e götürüyor. 

Beğenirsiniz...

İskender Pala'nın 2017 yılında Kapı Yayınlarından çıkan kitabını iş arkadaşımın hediyesi üzerine okumaya başladım. Daha ilk sayfasında r...

Kelimeler ve Şeyler


Bu kadar zor bir kitap okumayı beklemiyordum. İsmine bakarak kafa dağıtıcı bir şeyler okurum beklentisiyle başladım ama namümkün. E birader hadi kitaba öylesine başladın da yazarına da mı dikkat etmedin deseniz sonuna kadar haklısınız. Cahilliğime verin. 


Michel Foucault 1926 -1984 yılları arasında yaşamış Fransız sosyolog ve düşünürmüş. Felsefecileri oldukça etkileyen beş yüz küsür sayfalık kitabında dil - bilim ilişkisini, toplumun sınıflandırılmasını ve modern insanı anlatmış ama anlatımı fazlasıyla soyutmuş. Eleştirmenler öyle diyor.

İnat ettim bitirdim. Tamam çok bişey anladığımı söyleyemem ama iki konuda aydınlanma yaşadım. İlki, yazara göre insan vücudunda kan ne ise bir toplum için de para aynı şey demekmiş. İkisinin yokluğu da öldürür. İkincisiyse yazar düşünmek aslında hissetmektir diyor. Konuşmak demiyor, yazmak demiyor. Düşünmek. Hakkaten öyle. Düşündükçe için ya kıpır kıpır oluyor ya da ürperiyorsun... Kocaman kitapta benim payıma düşen de bunlar olsun. Selametle.

Bu kadar zor bir kitap okumayı beklemiyordum. İsmine bakarak kafa dağıtıcı bir şeyler okurum beklentisiyle başladım ama namümkün. E birader ...

American Murder: The Family Next Door


2020 yılında Netflix'te yayımlanmış. 1 Saat 20 dakika süren belgesel film hakkında bu güne kadar hiç bir yerde karşılaşmadım. Böyle bir belgesel film popüler kültürün ağına nasıl olur da takılmaz anlamıyorum. 



Sosyal medyada oldukça aktif bir anne ve iki çocuğunun kayboluş hikayesini konu alıyor. Bizdeki gündüz kuşağı programları gibi yani. Bunun farkı ise gerçek sosyal medya paylaşımları, polis ve güvenlik kameralarından derlenmiş olması. Anlayacağınız oyunculuk yok, başrol yok, kurgu yok, senaryo yok. Öyle ki dikkatli bir izleyicisiyseniz bir adım önde bile ilerleyebilirsiniz. 


Yapım her şeyden önce polisin olayı nasıl soruşturduğunu, suç mahallini nasıl gördüğünü, nasıl sorgu yaptığını sıfır oyunculukla izleme şansı veriyor. İzlemeye değer...

2020 yılında Netflix'te yayımlanmış. 1 Saat 20 dakika süren belgesel film hakkında bu güne kadar hiç bir yerde karşılaşmadım. Böyle bir ...

Dublörün Dilemması


Murat Menteş'in okuduğum ikinci kitabı. İlk okuduğum Ruhi Mücerret çok daha net ve konu bütünlüğüne sahipti. İlerleyen bir hikayenin çevresinde bazen kara mizah bazen de bilim kurgu ile savrularak yol alıyorduk. 


Dublörün Dilemması ise Ruhi Mücerret'e göre çok daha savruk bir kitap. Konu bütünlüğü yok. Kitabı bitirdiğinizde bomboş kalıyorsunuz. Bunun yanında hedefsiz ilerlemesi, aklıma geldi yazdım kafasını yaşaması kitabı okunur kılıyor. Yazmaktan zevk alıyorum ve anı yaşıyorum, sonucun benim için bir önemi yok mesajını her sayfasında hissettiriyor. Kafadan sallama olarak değerlendirdiğim istatistiki verileriyle bu hayatı ciddiye almayın deme tarzı da yazarın hayata bakış açısını merak ettiriyor. 


Diğer yandan, yazarın kitabın çoğunluğundaki soyut anlatımı okuru bir hayli yoruyor. Bu nedenle yaklaşık 300 sayfalık kitapta zaman zaman kopmalar oluyor. Bilgi arayanlar ise işimize yaramayan bir sürü garip istatistikle yetinmek zorunda kalıyor...

Murat Menteş'in okuduğum ikinci kitabı. İlk okuduğum Ruhi Mücerret çok daha net ve konu bütünlüğüne sahipti. İlerleyen bir hikayenin çev...

Siyasetname


Selçuklu Sultanı Melikşah, döneminin devlet adamlarından devlet yönetimiyle ilgili tavsiyeler içeren kitap yazmalarını ister. Yazılan kitapların içerisinden en beğenileni Sultan Alparslan ve Sultan Melikşah dönemlerinde yaklaşık 30 yıl vezirlik yapmış, devlet yönetiminde adından sıkça söz ettirmiş, disiplin ve sert devlet yönetimiyle dikkat çekmiş İranlı devlet adımı Nizamülmülk'ün kitabı olur.


Nizamülmülk bu eserinin ilk bölümünde sultana derin övgüler dizdikten sonra devlet yönetimiyle ilgili tecrübelerini 50 fasılda anlatacağını yazar ama kitap 51 fasıldan oluşur. Her bölümde konuyu ilgilendiren hikayelere ve hadislere yer verir. Genel hatlarıyla sultanın karar alırken nelere dikkat etmesi, halkına ve askerlerine nasıl davranması gerektiği gibi konular üzerinde durur. Bunun yanında kendi döneminde varlık gösteren Batıni, Karmati ve Rafizi gibi dini grupların nasıl ortaya çıktıklarını, İslam dinine nasıl zarar verdiklerini ve bu gruplarla neden mücadele edilmesi gerektiği üzerinde ayrıntılı durur.


Kitap kendi dönemi için mükemmel bir rapor özelliği taşır. Günümüz okurları içinse 30 yıl hüküm sürmüş bir vezirin yönetim anlayışını yansıtır. 

Selçuklu Sultanı Melikşah, döneminin devlet adamlarından devlet yönetimiyle ilgili tavsiyeler içeren kitap yazmalarını ister. Yazılan kitapl...

Yeraltı İnsanlarının Hikayesi Katla


Katla Haziran 2021 yılında netflix platformunda yayımlanmış. İlginç bir şekilde nerdeyse hiç bir yerde reklamını dahi görmedim desem yeridir. Sıkıntıdan patladığım bir anda bilim kurgu izlemek için nette dolanırken karşılaştım kendisiyle... İlk sezon için 8 bölüm yayınlamış ve her bölüm yaklaşık 45 dakikadan oluşuyor. 



Acayip bir hikayesi var. İzlanda'nın katla dağında bir yıl süren yanardağ patlaması meydana geliyor. Küllerin yaşanamaz kıldığı bölge afet alanı ilan ediliyor ve bölge halkı kasabalarını boşaltıyor. Polis, bir kaç tane bilimsel araştırmacı ve evlerini terk etmekte direnen bir kaç kişi dışında kimse kalmıyor. Zamanla küllerin içinden daha önce öldüğü zannedilen insanlar çıkmaya başlıyor. Birinin kardeşi, birinin oğlu, birinin eski sevgilisi... Bir avuç insan neye uğradığını şaşırıyor. 



Çok ilginç bir diziydi. Daha önce karşılaşmadığım, kendine özgü bir anlatımı vardı. Tamamen küllerle kaplı dağ ve kasaba manzarası, hatta evlerin ve arabaların bile tamamen külle kaplanmış olması, baktığınız her yerde kül rengini görüyor olmanız yaşanan felaketi izleyicinin de içselleştirmesini sağlamış. Bunun yanında neredeyse sıfır aksiyon ve bol diyalogdan oluşan senaryonun heyecanı dozunda tutması ve izleyiciyi sürekli meraklandırması en büyük başarısı olmalı. 


Biraz ağır ilerlemesi aksiyon severleri sıkabilir. Bu ağır ilerleyişin yanında dizinin bir sonuca bağlanmamış olması devamı gelebileceği izlenimi uyandırdı. Senaryo çok iyi yerlere gidebilir.

Katla Haziran 2021 yılında netflix platformunda yayımlanmış. İlginç bir şekilde nerdeyse hiç bir yerde reklamını dahi görmedim desem yeridir...

Saçmalıklar Çağı


Beklentimi düşük tutarak başlamıştım kitaba. Okudukça kişisel gelişimcilere ve kapitalizme kafa tutan cümlelerine gülümsedim. Kendimi de içime kattığım günümüz insan çıkmazını manifesto yayınlar tarza korkusuzca kaleme almasını sevdim aslında. Ama kafa tuttuğu karşı cephenin kendisini göremeyecek kadar büyük olması, kimseye derdini anlatamayacağını bildiği için ıssız bir dağın başında çığlık atarak rahatlamaya çalışan adam figürü canlandırdı kafamda...


Kapitalizmin en başarılı güven numaralarından biri herkesin milyoner olabileceği yanılsamasını yayabilmesidir. Oysa zirvede sadece birkaç kişiye yer vardır ve zirvede yer alabilecek beceriye çok az kişi sahiptir.


Monolog tarzında yazılan kitap günümüz insanının mutluluk anlayışına alaycı bir gönderme yapıyor. İnsanların sorumluluktan kaçışını, kolay olanı istemesi, mutlu olmaktan çok mutluluğunun diğer insanlar tarafından onaylanmasını istemesi, kendisi olmak yerine daha görünür olmanın varolmanın ana unsuru olduğunu zannetmesi gibi bir çok çıkarımlarda bulunuyor. Kitabı özellikle alıntı yapmayı seven arkadaşlar beğenecektir. 

Beklentimi düşük tutarak başlamıştım kitaba. Okudukça kişisel gelişimcilere ve kapitalizme kafa tutan cümlelerine gülümsedim. Kendimi de içi...

Kuşatılmış Yaşamlar


İlk kez bir Michel Houellebecq kitabı okuyorum. Fransız yazarın kitabını isminden etkilenerek ön bilgi edinmeden okunacaklar listesine eklemiştim. İnce olması nedeniyle de hemen bitti. Benim için hızla okunup bitirilen ve üzerinde fazlaca düşünmediklerimden oldu. 


Kitap beyaz yakalının güncesi olarak tanıtılsa da umarsız bir bilgi işlemcinin çıkmazı demek daha doğru olurdu sanki. Günce de yaşadıklarını ve karşılaştıklarını umursamayan hatta değersizleştiren bir adamın iç dünyası dökülüyor. Karakterimiz toplumdan uzaklaştıkça ve kabuğuna çekildikçe içindeki nefreti köpürüyor. Çevresi ona tuhaf ve anlamsız görünmeye başlıyor. 


Yazarın karakter üzerinden gözlemlerini, hiç birinizden bir şey beklemiyorum tavrıyla bilinçli, soğuk ve donuk anlatması kitabı okunur kılıyor. Bunun yanında kullandığı eril dil ise özellikle kadın okurları rahatsız edecektir. 

İlk kez bir Michel Houellebecq kitabı okuyorum. Fransız yazarın kitabını isminden etkilenerek ön bilgi edinmeden okunacaklar listesine eklem...

Bizdensin Don't Look Up


2021'in son günlerinde Netflix platformunda yayımlandı Don't Look Up. Neredeyse izlemeyen ve paylaşmayan kalmadı. Fazla köpürtülen şeylere karşı bir miktar direnç oluşur bende. Popüler kültürün hızla parlatıp bir anda unutması mükemmel bir pazarlama stratejisi gibi gelir ve ortam soğuyana kadar uzak durmayı tercih ederim. Ama filmi Özgür Demirtaş'ın da 2021 yılında izlediğim en iyi film paylaşımıyla tavsiye etmesiyle direncim kırıldı ve bir an önce izlemeye karar verdim. Adam resmen kendi hayatını anlatan filmi takipçilerine sunmuş...



Film için sanatsal yönü zayıftı eleştirileri çok fazla. Bu eleştiride ne demek istediklerini anlayamadığım. Belki de umursamadığım için üzerinde durmadım. Ama sanatsal yönden bahsettikleri durağan ve genel izleyiciyi fazlasıyla sıkan filmlerse iyi ki sanatsal olmamış. Durağanca bir şeyler anlatmak yerine herkesin anlayabileceği düzeyde TV'lerdeki boş programlara atıf yapmaları, ulaşılmaz ve her saniyelerini dolu geçirdiği zannedilen siyasetçilerin hayal kırıklığı yaratan iç yüzleri, toplumun her konuda aklını kullanmak ve bilim insanlarını anlamaya çalışmak yerine körü körüne siyasetçilerin peşinden gitmesi gibi bir çok konu üst düzey bir hicivle anlatılmış. 



Leonardo DiCaprio ve Jennifer Lawrence da bu güzel senaryoya oyunculuklarıyla ayrı bir doğallık katmış. Günümüz dünyasında ki haklıların çaresizliği ikisi üzerinden çok net anlaşılıp hissedilebiliyor. Buna rağmen eminim ki izleyen herkes kendine pay çıkarmayıp karşıdakinin aptallığını düşünmüştür. 

2021'in son günlerinde Netflix platformunda yayımlandı Don't Look Up. Neredeyse izlemeyen ve paylaşmayan kalmadı. Fazla köpürtülen ş...