Çağın Suçu // Uğur MUMCU



Çağın Suçu, Uğur MUMCU'nun  bütün yazıları serisinin 4. kitabıymış. Neden 1 den başlamadın sorusunun cevabı yok. Aslına bakılırsa, yaşadığı dönemdeki köşe yazılarının derlendiği seride 1 den başlamanın önemi de yok.

Ben kitap elime geçtiğinde bir köşe yazarı suikastı hakedecek (!) neler yazmıştı acaba düşüncesiyle okudum. 1975 yılında yani benim hayatta olmadığım daha doğrusu babamda vitamin olduğum zamanlarda yaşanan hükümet krizlerini, şaibeli atamaları, tartışmalı olayları anlatan köşe yazılarıyla karşılaştım. 

Köşe yazarı böyle olmalı! Her yazısında evelemeden gevelemeden imada bulunmadan kimi eleştirecekse hatta kimi hain ilan edecekse adıyla sanıyla yazmış. Mesela Süleyman DEMİREL' in ODTÜ ihalesindeki işlerden köşeyi döndüğünü belge ve bilgiler öne sürerek pat diye yazıyor. Süleyman DEMİREL durur mu?. Hemen tekzip yayımlatıyor o köşeden. Bitti mi? Biter mi hiç. Uğur MUMCU bir kaç yazı sonra Demirel' in tekidini de ağır bir şekilde eleştiriyor. Benzer eleştirilerden  nasibini günümüzün gençliğinin tanıyabileceği Alparslan TÜRKEŞ' te alıyor. Darbe hükümetinin borazanı olmakla suçlanıyor. -bilmeyenler için Albay Alpaslan TÜRKEŞ 27 Mayıs ihtilalinin anonsunu radyodan yapan kişidir- Neredeyse bütün sağ hükümetleri Amerika için çalışan milli servete düşman kişiler olarak ilan ediyor. Ülkücüleri de anarşist olarak görüyor..

Böylece bir dönemi gidebilecek en sol noktadan okumuş oldum.  

Son söz olarak; ister sağ olun ister sol, kendi görüşünüze göre geçmişte yaşanan trajedileri okuyup ders çıkarabilirsiniz. Ama bu trajedileri intikam aracı olarak yaşatmayı seçmek gelecek nesillerin geleceğini karartmak demektir. 

Sevgiyle kalın...

Çağın Suçu, Uğur MUMCU 'nun  bütün yazıları serisinin 4. kitabıymış. Neden 1 den başlamadın sorusunun cevabı yok. Aslına bakılır...

Beyoğlu Rapsodisi // Ahmet ÜMİT


Beyoğlu Rapsodisi' ni elinize aldıysanız üç arkadaşın hikayesini okuyacaksınız demektir. Selim, Kenan ve Nihat. Hikayenin tamamı Selim'in ağzından aktarılıyor. Bu nedenle olsa gerek bende günlük okuyormuşum hissi oluşturdu. 

Selim'in anlattığına göre üç arkadaş Galatasaray Lisesinde okurken okulun izci takımında tanışıyorlar. Selim ve Kenan varlıklı ailelerin çocuklarıyken Nihat üç arkadaşın içinde fakir olandır. Selim ve Kenan ise hem okul yıllarında hem de daha sonrasında Nihat'ı maddi olarak sürekli desteklemektedir. Selim Mimarlık fakültesini bitirdikten sonra eğitimin aldığı işi yapmak yerine babasından kalan tekstil fabrikasının başına geçer ve işlerini geliştirerek AZYA isimli bir markaya dönüştürür. Gülriz ile evlidir ve Burç isminde down sendromlu erkek çocukları vardır. Kenan Hukuk fakültesini bitirdikten sonra Selim gibi baba mesleğini devam ettirmeyi seçer ve sigorta acentesinin başına geçer. Hovarda bir karakter. Nihat ise iki arkadaşının yardımıyla kitapçı dükkanı açar. Kendini yazar zanneden Melek ile evlidir. Melek diğer iki arkadaşa kaba davrandığı gibi Nihat' ı da sürekli ezmektedir.

Kenan' ın fotoğrafçılığa ilgi duymasıyla asıl hikayemiz başlıyor. Kenan' ın açtığı sergiler fotoğrafçılar aleminde ve basında ilgi görmeyince ilginç bir fikir buluyorlar. Daha önce işlenmiş cinayetleri canlandırdıkları fotoğraflardan sergi açmak. Bu canlandırmalar sırasında üç arkadaş bazı cinayetler arasında benzerlikler olduğunu fark ediyor. İki arkadaş Kenan' ı vazgeçirmeye çalışsa da Kenan cinayetlerin peşini bırakmıyor.

Selim neredeyse kitabın yarısına kadar geçmişten bahsediyor. Anlatımları sırasında hiç görmediğim Beyoğlunu, sanki sokaklarında geziyormuşum duygusunu oluşturacak kadar güzel tasvir etmiş. Hikayenin sonu ise beni ters köşe yapmayı başardı. Hatta internette kitap hakkındaki yorumlara bakana kadar dahiyane bulmuştum. Ben okumadım ama son Agatha Cristie' nin  bir romanıyla aynıymış...

Romanın dili oldukça akıcı. Hiç sıkmıyor. 

Keyifli okumalar...


Beyoğlu Rapsodisi' ni elinize aldıysanız üç arkadaşın hikayesini okuyacaksınız demektir. Selim, Kenan ve Nihat. Hikayenin tamam...

Mim: Yak, Yeniden Yaz, Tekrar Oku


Konu kitap olunca mimlenmek ayrı bir güzel oluyor. Bu konuda beni unutmayarak mimleyen sevgili Eylem' e teşekkür ediyorum. Bloguna ve konuya BURAYA TIKLAYARAK giderseniz hep beraber mutlu oluruz.

Bu mimde kural olarak okuduğunuz kitaplardan rastgele üç tanesini seçip birini yakıyor, birini yeniden yazıyor sona kalanı da tekrar okuyorsunuz. Ve bunu en az üç tur yapıyorsunuz. Bende konuya Eylem gibi yaklaşarak tek turda üç kitap üzerinden gitmek istiyorum. Bu arada ben mimi sevmediğin, okunabilir ve tavsiye edilebilir kitapları belirlemek olarak algıladım. Umarım yanılmamışımdır. :)


YAKIYORUM

Yusufçuk Gece Gelir'i içeriği boş ve reklamın gücü kullanılarak popüler edildiği için,
Boşver Gitsin' i kitabın adındaki boşvermişlikle içeriğindeki çetin mücadele çeliştiği için,
Yüzyıllık Yalnızlık' ı da anlaşılmaz, zor okunan ve bizim kültürümüzle alakası olmadığı için faydasız bularak yakıyorum...


YENİDEN YAZILMALI

Abdulhamid'in Kurlarla Dansı, dönemin olaylarına tek bir pencereden baktığı, karşı görüşe yer vermediği için,
Sadece Başbakan Okusun, içeriğindeki projeler alelade bir kahvehane muhabbetinde anlatılıyormuş havası verdiği ve yer yer çelişkiler olduğu için,
İntiharda Polis, aceleyle yazılarak olaylar arasında hiç es vermediği için tekrar yazılmalı...


TEKRAR OKUNMALI

Sizin Memlekette Eşek Yok mu? en ağır eleştirilerinde bile kahkaha attırabildiği için,
Ve Dağlar Yankılandı savaşın acı yüzünü, toplum üzerinde bıraktığı etkiyi müthiş bir şekilde aktarabildiği için,
Ben Robot, 1920 li yıllarda yazılmasına rağmen robot teknolojisi konusunda bugün bile yapılamamış projeler geliştirdiği için tekrar tekrar okunmalı...

Not: Bu aralar çok kötü şekilde gribe yakalandım. Halimden hiç memmun değilim. İçinizden de olsa geçmiş olsun derseniz sevinirim :)

Sevgiyle kalın...


Konu kitap olunca mimlenmek ayrı bir güzel oluyor. Bu konuda beni unutmayarak mimleyen sevgili Eylem' e teşekkür ediyorum. Bloguna...

Grinin Elli Tonu // E.L.James


Okumamak için o kadar da direnmiştim oysa. Melissa P nin Yatmadan Önce 100 Fırça Darbesi gibi birilerinin fantazi dünyasını para kazanmak için kullandığını düşünmüştüm. -bu konuda da oldukça başarılı oldular- Romanın çok satmasının yanında devamı "Karanlığın Elli Tonu" ve üçüncü kitabı "Özgürlüğün Elli Tonu"olan kitaplarda çıkmış ve çok satılmıştı. Ben yine pes etmedim ve okumadım. Sonra filmi çıkmış ve nete düşmüş. İnat değil mi izlemedim. Sonra filmi izleyen arkadaşın biri ballandıra ballandıra anlattı. Yanımdaki arkadaş yanıt olarak "bu film olsa olsa o sektörün reklamıdır" dedi. Benim de arayıp bulamadığım tespit buydu işte. Ve geçen gün seriyi okuyan sevdiğim bir arkadaş, yazar bu seriyi romandaki bayan karakterin anlatımıyla yazmış, şimdi erkeğin anlatımıyla tekrar yazıyormuş demez mi. Pes artık, ne varmış bu kitapta dedim.

Öncelikle zihni yormayan ve okur için oldukça kolay bir kitap olduğunu söyleyebilirim. Hikayemiz oldukca basit. Okul gazetesi için zengin, genç ve yakışıklı iş adamı Christian Grey ile röportaj yapmak zorunda kalan ingiliz edebiyatı örencisi Anastasia Stelle arasında geçmektedir. Christian Grey ego mazoşist saplantıları olan biridir. İtaatkar olarak tanımladığı kadınlara sözeşme imzalatan Grey, Anastasia ile de aynı sözleşmeyi yapmak ister. Aralarında alışık olmadık bir tutku başlar.

Roman beni beklediğim kadar rahatsız etmedi. Elbette +18 anlatımlar oldukça fazlaydı ama hikayenin içine güzel serpiştirilmişti. Ayrıca hikayeyi anlatan Anastasia karakterinin duygularını anlatışı ve gel gitlerini okuyucuya aktarışı çok iyiydi.

Tüm iyi düşüncelerime rağmen devam kitaplarını okumayı düşünmüyorum. ;)

Selametle kalın sevgili kitap severler...  

Okumamak için o kadar da direnmiştim oysa. Melissa P nin Yatmadan Önce 100 Fırça Darbesi gibi birilerinin fantazi dünyasını para kaza...

Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği // MILAN KUNDERA


Felsefeyi ve zoru seven kitap okuyucuları, tekrar merhaba.

Sıradaki kitabımız roman görünümünde, dikkat edilerek ve tam bir motivasyonla okunduğunda beyinden duman çıkarma kapasitesine sahip üst düzey bir felsefe kitabı. 

Yazarımız kitabın başında her şeyin zıttıyla var olduğunu ve bu zıtlıklardan birinin iyi diğerinin kötü ya da olumlu- olumsuz olduğu üzerinde dururken hafiflik ve ağırlık kavramına takılı kalıyor. Burada  hangisinin olumlu hangisinin olumsuz olduğu konusunda şöyle bir kafa karıştırıyor. Hani ağır yük olumsuz gibi dururken insanda da hafiflik pek hoş durmuyor ya, o bakımdan. Zaten yazarımızda sonrasında bahsettiği tüm zıtlıkların olumlu ya da olumsuzluğunu okuyucuya bırakıyor. 

Kitabımız roman olmasına rağmen içeriğindeki düşünsel boyut okuyucuyu o kadar meşgul ediyor ki geri kalan hikaye ve roman kahramanları sönük kalıyor. Aslında kendi olabilmek ve düşüncelerinden ödün vermek istemediği için mesleğinden olarak cam temizleyiciliği yapan Doktor Tomas, Tomas' a deli gibi bağlı Tereza, Özgür yaşam tarzını benimseyen -cinsel özgürlük de dahil- ressam Sabina ve Sabina bağlanan, eşi ve çocukları tarafından ezilen akademisyen Franz karakterleri üzerinden işlenir tüm felsefe. 

Romanımız Ağırlık ve Hafiflik, Ruh ve Beden, Yanlış Anlaşılan Sözler, Ruh ve Beden, Büyük Yürüyüş, Karenin'in Gülümseyişi olmak üzere yedi bölüm üzerine inşaa edilmiş. 

Zihinleri boşaltıp düşünmeye varım diyorsanız keyifli okumalar...

Sevgiler.

Tanrı’nın insanlara hayvanlar üzerinde egemenlik hakkı vermediğini, hayvanları insanlara emanet ettiğini söyler. Ve insanın insana iyi davranmasında erdemli bir yan bulmaz.

Felsefeyi ve zoru seven kitap okuyucuları, tekrar merhaba. Sıradaki kitabımız roman görünümünde, dikkat edilerek ve tam bir motiva...

Sadece Başbakan Okusun // Erdal DEMİRKIRAN


Şehirler arası bir yolculuk öncesi terminalde oyalanmam gereken bir zamanda almıştım kitabı. Almadan önce hakkında bilgi ya da eleştiri okumamıştım. Kitabı seçmemdeki en büyük etken "benim başbakandan neyim eksik" düşüncesi. Buradan kitap isminin ne kadar önemli olduğunu yazarlarımıza bir kez daha hatırlatıyoruz.   

Ülkemizde yaşayan her vatandaş gibi sizinde ülkemizin nasıl daha iyi seviyeye gelebileceği konusunda yapılması gerekenler listeniz olmuştur. Tamam tamam belki liste değil ama bu konuda ahkam kesmişliğiniz vardır illa ki benim gibi. Yazarımız da düşünmüş bizim gibi ama o daha cesaretli davranarak topladığı 107 fikrini hikayeleştirerek anlatmış. Takibi tüm özellikleri ve kültürel yapısı ülkemize tıpa tıp uyan Navarenga adında hayali bir ülke üzerinden.

Fikirlerin geneli herkesin olmasını istediği türden olsa da, bazıları saçma, bir kısmı ise çok ütopik geldi bana. Mesela kitabın baş kısımlarında başbakan mesai başlangıcını 3 saat kadar öne çekmenin, gün ışığından daha fazla yararlanarak ülkeye maddi olarak inanılmaz bir kazanç getireceği tezi işlenirken, ilerleyen sayfalarda trafik sıkışıklığına bulduğu çözüm değişkenlik gösteren mesai başlangıcı olarak görüyor. Bunun yanında kimliklere hedef yazdırılması, üstün vatandaşlık sertifikası, acizlik sertifikası, mirasın kaldırılması gibi insanları üretime kanalize eden ve üzerinde düşünülebilecek birçok fikir var. Terör konusunda bulduğu çözüm özellikle bugünlerde hepimizin arzuladığı kadar acımasız. Neyse, kitaptaki bütün fikirleri burada paylaşıp okuyucunun merakını heba etmeyelim.

Benim kitapla ilgili saplantılı olduğum tek konu, aldığı tüm kararları -kararları doğru olsa bile usul olarak yanlış- tek başına diktatörce alan bir başkanın arzulanıyor olması. Bir diktatör gelmeli, doğru ve cesur kararlarıyla bizi kurtarmalı, yoksa demokratik yollarla bu kadar radikal kararlar alınamaz. Çok yanlış çok...

Keyifli okumalar...  

Şehirler arası bir yolculuk öncesi terminalde oyalanmam gereken bir zamanda almıştım kitabı. Almadan önce hakkında bilgi ya da eleştir...

Blogger Temasındaki Türkçeleşmeyen Kelimeler



Merhaba sevgili bloggerler...

Neredeyse iki yıldır kullandığım blog temamdan sıkılmış olmamın üstüne zaman zaman temada bozulmalar olması işin tuzu biberi oldu. Böylece temayı değiştirmeye karar verdim. Bu süreçte rahatsızlık verdiğim  herkesten özür dilerim.

Yeni tema arayışımın olduğu süreçte tema yapımcılarının olağanüstü işler yapmaya başladıklarını fark ettim.  Kullandığınız cihaza uyum sağlayabilen, teknik tabirle responsive temalar daha önce mevcut tema küçültülerek sağlanırdı. Şimdiki temalar ise bilgisayar, tablet ve telefon için kendiliğinden değişiklik gösterir olmuş.  Bu harika bir şey.

Benim asıl anlatmak istediğim ise bu harika temaları nasıl Türkçeleştirebileceğimiz. Normal şartlarda blogunuzun Yönetim Paneli >Şablon > HTML'yi Düzenle sıralamasından sonra açılan Html düzenleme ekranında Ctrl+F kombinasyonu ile açılan ekrana Türkçeleştirmek istediğimiz kelimeyi aratarak yapıyorduk. Mesela yukarıdaki resmi örneklersek "READ MORE" kelimesini aratıp yerine "DEVAMINI OKU" yazarsanız temanızda gördüğünüz tüm "READ MORE" lerin "DEVAMINI OKU" ya dönüştüğünü görürsünüz.  Ama yeni temaların Free -ücretsiz- versiyonlarında aynı yöntemin "POSTED ON- BY- WRİTTEN BY- COMMENTS" gibi kelimelerde işe yaramadığını görürsünüz. Bunun nedeni blog temasının ön izleme bölüm javascript kodlarının şifrelenmiş olmasıdır. 

Temanızı %100 Türkçeleştirmek istiyorsanız, resimde gördüğünüze benzer kodları blogunuzda bulup çözmelisiniz.

Nasıl çözerim konusunu halen öğrenmeye çalışıyorum. Öğrenirsem neden anlatmayayım değil mi ama :)

Selametle kalın... 

Merhaba sevgili bloggerler... Neredeyse iki yıldır kullandığım blog temamdan sıkılmış olmamın üstüne zaman zaman temada bozulmal...