Yaz Geçer


Şiir kitabı okuma alışkanlığım yoktur aslında. Nedense şiir kitap olarak okunmazmış gibi gelir bana. Kartpostalda görürsün, sosyal medya paylaşımında görürsün okursun. Ya da bir şiir dinletisinde hayran hayran bakarak dinlersin ama kitabını okumazsın. 


Bu konuda dürüst olacağım. Yaz Geçer'i hikaye kitabı beklentisiyle okumaya karar verdim. Bir kaç sayfa ilerledikten sonra tamamının şiir kitabı olduğunu anladım. Sonrasında da zaten yüz sayfa kadar, başlamışken bitsin düşüncesine kapıldım.


Eser yazarın 1986-1992 yılları arasında yazdığı ve üç bölüme ayırdığı toplam on şiirlerden oluşuyor.  Şiirlerdeki genel atmosfer melankoli. Okurken ayrılık, yalnızlık, unutamama gibi duyguları derinlerde bir yerlerde hissediyorsunuz. 


Böylece ilk şiir kitabı da blogda yerini almış oldu.


Sandık Odası

gün ışığıyla yıkanmış küskün bir yıldız

gibi akıp geçtin

sessizliğimizin üstünden

oyalanacak bir şey bile bırakmadın

tozlanmış, dalgın bakışlarımıza

ne zaman, nerede bir şey yitirsek

burada bulacağımızı sanırdık

bu sandık odasında

mümkünmüş gibi

balkonda unuttuğumuz nice yazlardan sonra…

Ludwigshafen – İstanbul, 1991

Şiir kitabı okuma alışkanlığım yoktur aslında. Nedense şiir kitap olarak okunmazmış gibi gelir bana. Kartpostalda görürsün, sosyal medya pay...

Dünya Kadar Sade


Daha önceki paylaşımlarımın birinde yeni nesil video platformu Gain'den bahsetmiştim. Platformun oldukça elitist bir havası var. Muhtemelen alışık olmadığımız 4 dakikalık içeriklerle anlatımların olmasının yanında fazlaca avrupai yayınların paylaşılması bunun en büyük nedenleri olmalı. Şimdilik bu kadar övgü yeter, şımarmasınlar...

Geçenlerde Gain'de gezinirken Belçin Bilgin'in sunduğu Dünya Kadar Sade isimli bir yayına denk geldim. Yaklaşık 15'er dakikadan ve Zihin, Sofra, Alışveriş, Ev ve Zaman olmak üzere 5 bölümden oluşuyor şimdilik. Modern dünyanın keşmekeşinden kaçma, sadeleşme, bilinçli ve kaliteli yaşamlar üzerine aldığı konuklarla muhteşem bir aydınlanma yaşatıyor. Bölümleri izlerken motive olmamak, ben neden böyle değilim duygusuna kapılmamak elde değil. 


Şu anda kimin yazdığını ve nerede gördüğümü hatırlamıyorum ama bir yerlerde okumuştum. Yazar "kullanmadığınız her eşyanın kölesisiniz, çünkü onu almak için köle gibi çalıştınız" diyordu. Bu müthiş tespit Belçin Bilgin'in anlatımında canlanmış sanki...


Yayın platformdan ücretsiz olarak izlenebiliyor. Bir şans verilmeli mutlaka...

Daha önceki paylaşımlarımın birinde yeni nesil video platformu Gain'den bahsetmiştim. Platformun oldukça elitist bir havası var. Muhteme...

Albert Camus'un Sıkıyönetimi


Oyun okuru olmak ayrı bir meziyet sanki. Eserin başında oyuncular tanımlanıyor, kıyafetler ve mekan betimlendikten sonra da perde açılıyor. Her perde sonrası sahne yazar tarafından tekrar betimleniyor ve diyalog okuru zihinsel bir tiyatro oyununun içinde buluyor kendini. 


Tam benlik değil sanki. Kitap karakterlerini hayalimde canlandırarak öykünün içine akıp gitmek yerine kıyafetlerine kadar bana tarif edilen birini hayal etmek, yazarın zihnine girmeye çalışmak gibi geliyor. Hele yabancı bir yazarın yıllar öncesine dayanan ve bana çok uzak bir kültürü betimlemesini canlandırmak, puslu bir sahneden öteye gidemiyor.  


Hikayenin içine giremeyen seyirci gibi kalsam da Albert Camus'un asırlar öncesini anlatan Sıkıyönetimi günümüze ışık tutan bir güncelliğe sahip. 1346 da ortaya çıkan ve 75 ile 200 milyon insanın ölümüne neden olduğu tahmin edilen hıyarcıklı veba, kara veba ya da kara ölüm olarak bilinen tarihin en ölümcül salgınını konu alıyor. Salgın bahanesiyle yöneticilerin sadece savaş ortamında alınabilecek tedbirleri yönetmeliklerle insanlara dayatması, halkın saplantılı inançları, elit kesimin bir anda kendini halktan soyutlayarak veba sonrası yine halkın efendisi olmak için gelmeleri gibi çıkarımları var. Anlayacağınız üstü kapalı derin mesajlar içeriyor.


Bir kez de oyununu izlemek lazım...

Oyun okuru olmak ayrı bir meziyet sanki. Eserin başında oyuncular tanımlanıyor, kıyafetler ve mekan betimlendikten sonra da perde açılıyor. ...

Bir Borsa Spekülatörünün Anıları


Bu aralar borsa nasıl bir şey sorusuna kendimce cevaplar arıyorum. Aslına bakılırsa çok basit bir cevapla karşılaşıyorum. Araba ya da ev alıp satmaktan pek bir farkı yok. Hangi ülkedeyseniz o ülkenin pazarına yani borsasına gidiyorsunuz ve ileride değerleneceğini düşündüğünüz ürünü alıyorsunuz. Hedefinize ulaştığınızda da satarak daha çok paraya sahip oluyorsunuz.


Peki ama hangi ürünün ileride daha değerli olacağını nerden bileceğiz? İşte tüm bu finans danışmanlığı, tredarlık, grafik okumalar, direnç noktası ve destek noktası gibi bir sürü meslek ve teknik analiz bunun için var. Burada da para güven ortamını sever çıkarımını mihenk taşı yapacağız. Yani demokrasisi ve ekonomisi ile güven veren ülkeler herkes için güvenli limandır ve para buralara akar. Sonrasında inşaat, turizm ya da sanayi gibi alanların hangisine daha çok yatırım gidebileceğini tahmin edeceğiz. Daha sonra da o alandaki başarılı şirkete yatırım yapacağız ki şirket kazandıkça biz de kazanalım...


Maalesef hiç bir ticaret normal şartlar altında gerçekleşmiyor. İyi bir gazeteci olan Edvin Lefevre çocukluğundan beri borsayla uğraşan ünlü bir spekülatörün itiraflarını anlatan kitabında küçük yatırımcının nasıl speküle edildiğini yani kandırdığını örnekleriyle anlatıyor. Tam bir günah çıkarma kitabı. Speküle etmenin özü ise şu. Borsa ortamında her şeyin olağan akışında gittiğini düşünen ve gelecek tüyolara çok değer veren küçük yatırımcı yatırım yapacak hisse ararken, parası olan büyük adamımız aslına beş para etmez bir şirketin çok çok çok büyüyeceği algısını oluşturuyor. Bunu duyan küçük yatırımcı da büyük adamımızın elindeki hisseleri ederinden çok pahalıya alıyor. Sonrasında da hisseyi satacak kişi bulamadığı için de yarı fiyatına satmak zorunda kalıyor. Tabi ki konu bu kadar basit değil ama meraklıları zaten ayrıntıları kitaptan okuyacaktır.  


Borsa meraklıları için mutlaka okunması gereken kitaplardan...

Bu aralar borsa nasıl bir şey sorusuna kendimce cevaplar arıyorum. Aslına bakılırsa çok basit bir cevapla karşılaşıyorum. Araba ya da ev alı...

Marifetname


Erzurumlu İbrahim Hakkı  1703 yılında Erzurum'un Hasankale İlçesinde dünyaya gelir. Hem baba tarafından hem de anne tarafından dindar bir aileye sahiptir. Soyunun anne tarafından Peygamber Efendimize dayandığı yazılır. Baba tarafındansa Tillo da nam salmış Şeyh İsmail Fakirullah'a bağlanır. Hatta babasının ölümünden sonra şeyhine halife olur. 


Erzurumlu İstanbul'da I. Sultan Mahmut ile görüştükten sonra padişahın izniyle Kütüphane'yi Hümayun'dan faydalanır ve çeşitli konularda araştırmalar yapar. Bana kalırsa bu kitabın asıl kaynağı da bu kütüphanedir. 



Erzurumlu'nun en önemli eserlerinden kabul edilen Marifetname, yaklaşık 1500 sayfadan oluşuyor. İçeriğinin çeşitliliği yönünden tek ciltte toplanmış ansiklopediden farkı yok. İlk bölümlerde Allah'ı ve meleklerini sonrasında insanın yaradılışı ve cennetten kovuluşunu anlatıyor. Sayfalar ilerledikçe dünyanın özelliklerinden uzun uzun bahsediyor. Başka bir bölümde ise toplama, çıkarma, çarpma ve bölmenin nasıl yapılması gerektiği ve sağlama işlemlerini tek tek anlatıyor. 


Eserde benim okuma amacımı oluşturan bölüm ise insan sağlığı ve karakter analiziyle ilgili bölümdü. Ancak bonus olarak burçlar hakkında da görseller eşliğinde derin bilgilerle de karşılaştım. Doğada bulunan hangi meyve ya da sebzenin neye iyi geleceğini maddeler halinde öğrendikten sonra okkalı bir güzel kadın tarifi aldım. Yetmedi fiziki özelliklere hatta coğrafi bölgelere göre yapılmış karakter analizleri okudum.

Kitabın neredeyse yarıdan sonrası ise nasıl evliya olunur sorusuna cevap arıyor. Bol bol şeyhine atıf yapıyor. Az yemenin, az uyumanın, az konuşmanın faziletlerini derinlemesine işliyor. Sonra evliyalık yolunda ilerlenecek mertebeleri ve şeytanın vesveseleri üzerinde duruyor.  


Benim için güzel bir okumaydı. 


Son söz olarak ilgimi çeken bir kaç alıntıyı buraya bırakıyorum. Kendinize iyi davranın.


Boynu uzun olan, güzel ve sade dilli olur. Kim ki boyu kısadır, onun çok hilesi vardır. Kim ki orta boyludur, akıllı ve hoş huylu olur. Kim ki saçı sert olur, akıllı ve atılgan olur. Kim ki saçı yumuşak olur, ahmak ve arsız olur. Kim ki saçı sarıdır, kibirli ve öfkeli olur. Saçı kara olan, sabırlıdır, onu ara. Saçı kumral ise güzeldir ve sahibi bedelsizdir. Saçı az olan lâtif, bilgili ve nazik olur. Saçı çok olan kadın, onun anlayışı az olur. Başı küçük olanın aklı azdır. Ona sır söyleme. Başı büyük olanın aklı çok olur. Başının tepesi yassı ise, sahibi keder çekmez. Başının derisi parlak kırışıksız olan, mutlaka tembel olur. Alnı uzun olan anlayışlı, az ise cömert olur. Kaş arası kırışık olan, her zaman gam yüklüdür. Kulağı uzun ve bol olan, cahil ve tembeldir. Küçük kulaklı olan hırsız; orta olan doğrudur. Kaş ucu ince olanın işi gücü fitnedir. Kaşının kılı çok olan kırık ve kederlidir. Kaşı açık olan doğrudur, çatma olan hırsızdır. İnce kaş güzel olur; uzunu kibre delildir. Kaşı kavisli olan, her zaman dilber olur. Göz çukuru az ise o kibre delil olmuştur. Siyah gözü olan itaatli, kızıl gözü olan cesurdur. Gök gözlü olan zeki, elâ gözlü olan yazar olur. Küçük gözlü olan hafif; büyük gözlü olan zarif olur. Gözü yumru olan hasetçi, orta olan dost olur. Kırpık gözlü olan yaramazdır; bakışı tembeldir. Noktalı göz ok olur, değmesi pek çok olur. Tek gözlüye yakın olma, sık bakan güvenilir olmaz. Şaşıya bakma, çünkü sana eğri bakar. Güleç gözlü olan güzeldir, kirpiği sık olansa bedelsizdir. Büyük yüzlü olan illetlidir; küçük yüz kibre delildir. Yumru yüzlü olan cimridir; yassı olan güzeldir. Arık yüzlü olan borcuna sadık değildir; kalın ve etli yüzlü sevimsizdir. Uzun yüzlü olan lafla yalan söyler. Yüzü sert olanın, çoğu sözü acı olur. Yuvarlak yüzlü olan aydan daha nurlu olsa gerektir. Çünkü böyleleri güleç olur ve onu gören kâm alır. Benzi kızıl olan yazar, esmer olan zeki olur. Benzi sarı olan hastalıklı, siyahımsı olan bozgunculuğa istekli olur. Gözleri gök ve mavi olsa, ondan ırak ol. Rengi normal olan hem ak, hem kızıl olur. Burun eğer uzun olsa sahibinin anlayışı kıttır. Burnu kısa olan, çok korkak olur. Burun ucu top olan, neşeli olur. Burun ucu ağza yakın olan adamdan sakın. Burun deliği bol olsa, o, kibir ve haset dolmuştur. Burun kanatları hareketli olanda kahır ve inat toplanmıştır. Burnu geniş olan, şehvet düşkünüdür. Burnu eğri olanın fikri himmettir. Küçük ağızlı olan güzel, fakat çok korkak olur. Ağzı büyük olan cesur, küçük olan kötü olur....


Dokuzuncu Madde: Çok kullanılan ilâç ve gıdaların ad ve hükümlerini (karaşet) harflerinin sırasınca bildirir. Tıp bilginleri demişlerdir ki: Kaf — Kusa (acur), kavunun bir türüdür. Hıyar gibi uzun olur. İkinci derecede rutubetli ve soğuktur. Olmuşu güzeldir. Hararet ve safrayı teskin eder. Fakat karışımı ve bozuşumu ateş doğurur. Olmuşunun bozulması daha seridir. Koklaması baygınlığa faydalıdır. Susuzluğu keser. Sidik torbasına uygundur. Sidiği ve tabiatı yumuşatması vardır. Hıyar ise acurdan daha soğuk ve lâtiftir. Şiddetli ateşleri giderir. Sidik için oldukça faydalıdır. Az kere mide ve böbrek ağrılarına iyi gelir. Bunun düzeltilmesi tuz, bal veya zeytin yağıdır. Karanfil, ikinci derecede sıcak ve kurudur. Kalbi kuvvetlendirir, basuru kuvvetlendirir. Basuru giderir. Koklanması uyku getirir. Ravent, aç karnına iki dirhem kadar sabah içilmesi yara, kir, düşük, çarpma, karaciğer, mide, fıtık, kasık, böbrek ve sidik torbası için faydalıdır. Rezene, onun birisinin hararet ve kuruluğu üçüncü derecedir. Bahçede yetişeninin hararet ve kuruluğu ikinci derecededir. Gözü kuvvetlendirir. Karaciğer tıkanıklığını açar. Sidiği düzeltir. Soğuk su ile mide iltihabını giderir. Reybas, ikinci derecede soğuk ve kurudur. Kanı ve safrayı söker. Harareti teskin eder ve keser. Öz suyuyla sürme, göze faydalıdır. Yaraları ve safra ishalini giderir. Rumman (nar), tatlısı, birinci derecede soğuk ve rutubetlidir. Ekşisi ikinci derecede soğuk ve kurudur. İkisi, safrayı keser, dışa fazla akıntıya engeldir. Ekşisinin bal ile macunu, kulak ağrısına faydalıdır. Yeşili çok sidik yapar. Ekşisi, mide iltihabına faydalıdır. Boğaz ve göğsü sertleştirir. Tatlısı, onları kuvvetlendirir ve yumuşatır. Ateşli öksürüğe engeldir. Her türlü hafakanı kovar. İyisi sulu olanıdır. Şın — Şaîr (arpa), birinci derecede soğuk ve kurudur. Gıdası buğdaydan azdır. Arpa suyu, unundan gıdalıdır. Arpa suyunun un ile karışımı göğüs, öksürük ve yüz sivilcelerine iyidir. Şuniz, siyah tanedir. İkinci derecede sıcak ve kurudur. Sıcaklığı cilâdır. Kokusu ayrıştırıcıdır. Basuru giderir, karındaki kurtları öldürür. Keten torba içinde iki dirhem nohut ve ayranla karıştırılıp alna konursa nezleye faydalıdır. Tı — Temr-i Hint (Hint hurması), ikinci derecede soğuk ve kurudur. Mideyi kuvvetlendirir, safrayı giderir. Kusmayı teskin eder, susuzluğu keser. Tüffah (elma), onun tatlısı, normale yakın sıcaklığa meyyaldir. Onda fazladan soğuk bir rutubet vardır ki onunla şişirir. Ekşisi çok soğuk olup rutubeti azdır. Ezilmişi harareti keser...

Erzurumlu İbrahim Hakkı  1703 yılında Erzurum'un Hasankale İlçesinde dünyaya gelir. Hem baba tarafından hem de anne tarafından dindar bi...