O zamanlar çocuktuk tabi. Yine de hayal meyal hatırladığımız şeyler var. Ülkemize yakın bir yerlerde ne olduğunu anlayamadığımız bir şeyler olmuş ve bu işten biz de etkilenmişiz. Tam olarak savaş gibi değil ama savaş etkisi de olabilirmiş.Sonrasında hatta esnasında hafif bir tedirginlikten başka hiç bir şey olmadı. Acaba neler olacak beklentisi çocukluk heyecanımızın içinde eriyip gitti. Hatta nereden ve niçin gönderildiğini anlayamadığımız, beslenme saatimizde bedava dağıtılan üzüm ve fındıkları da kapış kapış tükettik. Oh miss. Yemeyin onları diyenler oldu. Sınıf öğretmenimiz bile yememişti ama yukarıdan gönderilen yemişleri götürmemize de engel olmamıştı ya da olamamıştı. Sonraları özellikle karadeniz taraflarında çift başlı kuzuların, buzağıların, yılanların ve daha bir sürü çeşitli özürleri bulunan canlıların doğduğuna şahitlik ettik. Ama aldırmadık. Allah öyle yaratmıştı ve hikmetinden sual olunmazdı. 26 Nisan 1986' da yaşanan Çernobil felaketinden bahsediyorum.
Aradan yıllar geçti. İngiliz - Amerikan ortak yapımı, HBO kanalında yayımlanan toplamda 5 bölümlük mini dizi ile o günlere tekrar döndük. Çernobil felaketinin tesisi test etmekle görevli yönetici personelin hatalar ve ihmal zinciri sonucu meydana geldiğini öğrendik. Dahası bu felaketin büyüklüğünü kabul edememe ve dış dünyadan gizleme çabasının felaketin etkilerini ne kadar büyüttüğünü izledik. Amerikan İngiliz ortaklığının Rusya'ya karşı yürüttüğü psikolojik/propaganda savaşı tartışmaları eşliğinde, konunun özünden uzaklaşmadan nükleer santralin atom bombasından kat be kat daha zararlı olduğunu kanıksadık. Karşımızda kala kala hayalet bir şehir kaldı.
Peki biz o yıllarda çocuktuk ve bir çok şeyi anlamlandıramıyorduk. Ya büyüklerimiz farkında mıydı? O günkü basın ne kadar haberciydi? İşte size bir kaç örnek...
Sonuç olarak arada kaynamasın. Dizi güzel ve farkındalık yarattı. Felaketin yaşandığı bölgeye gezi düzenlettirecek kadar etkiledi izleyicisini. Hadi siz de etkilenin...
Sevgiyle kalın...