Tarihe Not


2020 yılının başlarındayız... Distopya romanının içindeyiz sanki. Felaketler yağarken insanlar aptallaşıyor. Her felaket sonrası ortaya çıkan uzmanlar (!) sayesinde bir çok konuda yalan yanlışta olsa en az 5 dakika konuşacak kadar bilgi sahibi olduk.

Her şey 2019'un sonlarında başladı. Önce Avusturya'nın binlerce deve'yi su kıtlığına neden olduğu gerekçesiyle katletme kararı aldığı haberleri yayıldı. Beş bin deve katledildi. Sonrasında kıta da Eylül ayında başlayan ve Ocak ayına kadar süren büyük yangında 28 kişi öldü, 1.25 milyar hayvan hayatını kaybetti, 103 milyon hektar alan yok oldu, 2 bin ev yandı. 

24 Ocak tarihinde Elazığ'ın Sivrice ilçesinde 6.8 büyüklüğünde deprem oldu ve 41 vatandaşımız hayatını kaybetti. Uzmanlarca deprem konusunda yine aydınlatıldık. Yapmamız ve yapmamamız gerekenler bir bir sıralandı. Bu depremin beklenen büyük İstanbul depremini tetikleyip tetiklemeyeceği konusunda uzun tartışma programları izlememize rağmen bir sonuca varamadık. Kanal İstanbul projesiyle deprem önceliğimizi yarıştırdık. Kimin kazanacağı ise muamma...

5 Şubatta Van'da çığ felaketi oldu. Doğu da son yılların en fazla kar yağışı olduğuna dair eğlenceli videolar dolaşırken 41 kişinin hayatını kaybettiği bu olayda haber süresince üzüldük.

27 Şubatta Suriye'nin İdlib kentinde rejim unsurlarının Rus uçaklarıyla askerlerimizi şehit ettikleri haberi geldi. Saldırılarda 34 askerimizin şehit olduğunu öğrendik. Bazı kaynaklar uçak saldırısında çok daha fazla şehit verdiğimizi açıklasa da doğrulanmadı. İnsansız hava araçlarımızla intikamımızı aldık. Sonrasında Rus lider Putin ile anlaşarak olayı dondurduk.

Çin'in Wuhan kentinde ortaya çıkan koronavirüs tüm dünyayı sarstı. İnsanlara yarasa çorbasından geçtiği iddia ediliyor. Öldürcülüğünden daha çok hızla yayılması ve yaşlılar için ölümcül olmasıyla dikkat çekiyor. Kimi hükumetler yavaş kimi hızlı olsa da herkes tedbir alma derdinde. Karantinalar, sokağa çıkma yasakları, okulların ve iş yerlerinin kapatılması gibi bir dizi önlem paketleri açıklanıyor. Camiler bile kapandı. Bir çoklarının umurunda değil ancak bu durum duyarlı insanları çıldırtıyor. Cehaletin zararını hiç bu kadar hissetmemiştik. Eve kapanan insanların psikolojileri her geçen gün yıpranıyor.  Espri yapmak insanların acılarıyla alay etmek gibi algılanıyor. Ciddiyet ise her geçen günü çekilmez kılıyor. Borsa ekranı gibi hangi ülkede kaç kişi enfekte oldu, kaç kişi öldü, kaç kişi kurtuldu grafiklerine bakıyoruz.  Komplo teorileri de cabası. Virüsün yaşlı nüfusu temizlemek için laboratuvar ortamında yapıldığından, biyolojik silah olduğuna kadar gidiyor. Bir de bu günlerin yıllar öncesinden yazıldığı söylenen kehanetler dolaşıyor ortalıkta... 2019'un sonlarında tespit edilen virüs bu yayının paylaşıldığı tarihte dünyanın 1. gündemi olmaya devam ediyordu. Belki virüsü atlatacağız ama psikolojik yıkımı onarmak çok daha uzun sürecek.

Karınca ve çekirge istilasından, dünyaya çarpma ihtimali olan göktaşından da söz ediliyor haberlerde ama henüz bize gelmedi. Yanıbaşımızdaki İran - ABD gerilimi de sönümlendiği için bu nota giremedi.   

2020 yılının başlarındayız... Distopya romanının içindeyiz sanki. Felaketler yağarken insanlar aptallaşıyor. Her felaket sonrası ortay...

Bakele


Şu anda hangi blokta okuduğumu hatırlayamıyorum ama Sezgin Kaymaz övgüsü dolu bir kitap tanıtımından sonra okumaya karar vermiştim Bakele'yi. Kitabı gördüğümde, edebi olmayan bir hitap şekli nasıl da güzel oturmuş kitap kapağına diye düşünmüştüm.

İçerikte kitap kapağı gibi. Gonuşurmuş gibi yazılan, bol bol yöresel ağızların kullanıldığı bir kaç sayfalık bölümlerden oluşuyor. Bölümleri okurken hikaye okumaktan çok anı dinliyormuş havasına kapıldım. Okudukça da Sezgin Kaymaz'ın ince zekasına hayran kaldım. Gülmekten okumaya ara verdiğim yerler oldu. Kitap ince olsun ve istediğim zaman ara verebileyim diyenler için ilaç. 200 sayfa...  

Şu anda hangi blokta okuduğumu hatırlayamıyorum ama Sezgin Kaymaz övgüsü dolu bir kitap tanıtımından sonra okumaya karar vermiştim Bak...

Ayfer Tunç'tan Etme Bulma Hikayeleri - Aziz Bey Hadisesi


Bu kitapta Sevim'in blogundan listeme girenlerden. İçerisinde 6 hikaye var. Aziz Bey Hadisesi isimli ilk hikaye 90 sayfa kadar. Diğerler ise çok daha kısa...

Hikayelerin ortak noktası etme bulma dünyası. Her hikayede baş karakter okuyucunun sinirini zıplatacak derecede yaptığı bencilliğin bedelini çok ağır ödüyor. Bu bedel karşısında hak etti ama oh olsun demekte vicdansızlık olur duygusuna kapılıyorsunuz.

Yazar yapmayın, bencil olmayın, çevrenize karşı duyarlı olun, insanları anlamaya çalışın mesajı veriyor. Aynı duyguyu 6 farklı hikayenin kahramanları üzerinden veriyor. Son hikayede ise daha nasıl anlatayım dercesine farklı bir yol izliyor. Henüz yazılmamış bir romanın karakterleri üzerinden hikaye yazma fikri de ancak hikayecinin aklına gelebilirdi zaten.

İlginç bir okumaydı benim için. Her şeyden önce akıcıydı. Üstelik ruhum daralarak okurken yazarın kurgusuna hayran kaldım. Oynadığı roller yüzünden Erol Taş'a beddualar eden yurdum insanına büründüm. 

Bu kitapta Sevim'in blogundan listeme girenlerden. İçerisinde 6 hikaye var. Aziz Bey Hadisesi isimli ilk hikaye 90 sayfa kadar. D...

Yaşar Kemal'in Kaleminden Çakırcalı Efe


Osmanlı'nın son demlerinde, merkezi otoritenin yerle yeksan olduğu yıllardayız. Devlet kendisine baş kaldıran efelerle mücadele edecek gücü bile bulamaz artık kendinde. Ne kadar efe varsa affettiğini açıklar ve hepsini düze indirir. Ancak tekrar dağa çıkmalarından korktuğu için de gizli bir emirle hepsini öldürtür. Osmanlı zaptiyesi Boşnak Hasan Çavuş tarafından öldürülen Çakırcalı Ahmet Efe'de bunlardan biridir.

Ahmet Efe öldürüldüğünde oğlu Mehmet daha 11 yaşındadır. Anasının Osmanlıya güven olmaz, babanın kanını yerde koma oğul telkinleriyle ve kendisine baş kaldıranların başını ezmek isteyen bir ağanın desteğiyle isteksizce çıkar dağa. Dağda ise babasının yoldaşı Hacı Eşkıya Mustafa ona kol kanat gerer.

Bir süre sonra Mehmet, Çakırcalı Efe olur. İyi nişancı olmasıyla, dağlarda hızlı yer değiştirmesiyle ve halkın desteğini almasıyla diğer efelerden ayrılır. Halkın desteğini almak için soyduğu ağalardan aldığı altınları, köy köy dolaşarak parasızlıktan evlenemeyen gençlere ve fakir ailelere dağıtır. Zenginlere zorla köprü ve çeşme yaptırır.  Mehmet kaçanı kovalarken düşülen pusudan kurtulmanın imkansız olduğuna inanır ve hiç bir zaman kaçanın peşine düşmez. Ancak zamanı geldiğinde gereğini yapar. Kendi peşine düşenleri ise kurduğu pusuya düşürür.    


Zenginden alıp fakire dağıtan Efe halkın desteği ve kıvrak zekasıyla efsaneye dönüşür. Ünü Avrupa'ya kadar ulaşır ve gazetecilerle söyleşi yapar. Kendisiyle baş edemeyen Osmanlı, onun bulunduğu yere hiç bir silahlı asker ve jandarmanın girmeyeceğini sözünü vererek kendisini ve adamlarını affeder. Üstelik maaş bağlayarak.

Efe'nin dağda kaldığı 15 yıl boyunca 1080 kişiyi öldürdüğü yazılır. Kendince de hepsini haklı gerekçelerle öldürmüştür. Kaçınılmaz sonu ise Osmanlı askerleriyle girdiği bir çatışmada yediği kör kurşunla görür. 


Yaşar Kemal'de ünü Avrupa'ya kadar ulaşan 1872 doğumlu Efe'yi görenlerden uzun uzun dinlemiş, notlar almış. Notlarını, onu öldüren müfrezenin komutanı Albay Rüştü Kobaş'ın anılarıyla da birleştirerek okuyucusuna sunmuş. 

Bu hayatı herkes yaşıyor da bazıları efsane yaşıyor sanki. Sevim'in blogunda gördüğüm eser efsane bir kişiliği tanımamı sağladı. Çok da güzel oldu. 

İzmir'in kavakları
Dökülür yaprakları
Bize de derler çakıcı
Yar fidan boylum
Yakarız konakları
Selvim senden uzun yok
Yaprağında düzüm yok
Kamalı da zeybek vuruldu
Yar fidan boylum
Çakıcı'ya sözüm yok

Osmanlı'nın son demlerinde, merkezi otoritenin yerle yeksan olduğu yıllardayız. Devlet kendisine baş kaldıran efelerle mücadele ed...