Mini Dizi: Gözlerinin Ardında


Geçen hafta Netflix’in ısrarlı tavsiyesi ve mini dizi kategorisinde olması nedeniyle izlemeye karar vermiştim. Orijinal adı “Behind Her Eyes” olan dizi aynı zamanda bir kitap uyarlaması ve ülkemizde “Gözlerinin Ardında” ismiyle yayımlanmış. Ben de tanıtım yazısından etkilenerek fazlaca psikolojik analizlerin yapıldığı, bolca yasak aşkla bezenmiş ve birazda netflix aykırılığı görme beklentisiyle izledim. 


Eşinden boşanmış ve bir çocuğuyla yalnız yaşayan siyahi güzel sekreterimizle şehre yeni taşınan psikiyatri doktorunun tesadüfen karşılaşmasıyla başlayan dizi, aynı yerde çalışmaları nedeniyle izleyicinin beklentisi doğrultusunda yasak ilişkiye dönüşür. Patron ve sekreter arasında başlayan yasak aşk, sekreterin patronun eşiyle de arkadaş olmasıyla garipleşir. Tam pembe diz kıvamına geldi derken, sekreterin yaşadığı kafa karışıklığı, doktorun mu yoksa eşinin mi daha psikopat olabileceği tahminleriyle birkaç bölüm daha seyircisini gerim gerim gererek ilerler.

Finalinde de astral seyahat, beden değişimi gibi konulara yüzeysel dokunduruyor. Hatta merakta bırakarak ikinci sezon beklentisiyle bitiriyor. Dizinin finalini tamamen anlatarak bir çuval inciri berbat etmek istemem ama efsaneler arasında yerini alabilir.


Dizinin oyuncularını ise daha önce izlediğimi hatırlamıyorum ama hepsi güzel iş çıkarmış. Psikopat eş Adele’yi, neye uğradığını şaşıran sekreter Louse’yi, doktor mu yoksa hasta mı olduğu belli olmayan David’i ve rahatsız aşık Rob’u izlemek büyük bir keyifti.

Geçen hafta Netflix’in ısrarlı tavsiyesi ve mini dizi kategorisinde olması nedeniyle izlemeye karar vermiştim. Orijinal adı “Behind Her Eyes...

Gazap Üzümleri - John Steinbeck


Büyük Buhran. Dünyanın bu güne kadar gördüğü en büyük ekonomik kriz. 1929 Dünya Ekonomik Bunalımı ya da Büyük Depresyon olarak da bilinir. ABD de 1929 yılında başlamasına rağmen 1930'un sonlarına kadar ABD ve Avrupa da yıkıcı etkisini gösterir. Arz talep dengesinin bozulmasıyla birçok insan işsiz ve evsiz kalır.

Büyük buhranın fitilinin nasıl ateşlendiğini Pulitzer ödüllü kitabımız Gazap Üzümleri, hem parçalanan ailelerin yaşamlarını örnekleyerek hem de dışarıdan bir gözlemci gözüyle anlatıyor. Özellikle ilk bölümleri okuru zorlasa da sonrasında açılıyor. Kapitalizmin ne olduğunu anlarken gözümüzün önündeki perdeyi de kaldırıyor. Farkındalık içimizi acıtsa da kapitalizm açısından bakıldığında bankaların ve büyük şirketlerin halen devam eden zekice yöntemleri göze çarpıyor. Önce insanlara rahat ve daha lüks hayat hayaliyle tarlalarını sattırıyorlar. Satmayan azınlığı ise devasa şirketlerle mücadele edemez duruma düşürüp çaresiz bırakıyorlar. Böylece tarlalarından kopan her fert, her aile doğal birer vasıfsız işçiye dönüşüyor. İşlerini büyük oranda makinelere yaptıran büyük şirketler ise iş gücünü yığın halinde iş arayan yeni işsizlere yok pahasına yaptırıyor. Yani tarlasını aldığı adamı başka bir tarlada karın tokluğuna çalışan köleye dönüştürüyor.

Roman 1929’lu yılların ABD’sini anlatmasına rağmen okur olarak birçok bölümde köylüyü çaresiz bırakan, ağalı yeşil çam filmleri gözümde canlandı. Demek ki aynı senaryo farklı oyuncular ve farklı sahnelerle devam ediyor.

Yaklaşık 640 sayfalık kitap hem etkileyici hem de fazlasıyla doyurucu.

Büyük Buhran. Dünyanın bu güne kadar gördüğü en büyük ekonomik kriz. 1929 Dünya Ekonomik Bunalımı ya da Büyük Depresyon olarak da bilinir. A...

Hallaç



İlk kez Leyla Erbil kitabı okudum ve hiçbir şey anlamadım. Üç hafta kadar önce bitirdiğim kitap hakkında yazarın farklı yazım tarzının dışında aklım bomboş.

Kabul ediyorum. Anlatımdan çok insanın duygularına hitap eden muğlak cümlelerde kendini bulanlar vardır elbet. Bu tarzın özellikle duygusal ve şiire düşkün insanlarda hayranlık uyandırmasını da anlıyorum. Amma velakin kitap hakkında internette küçük bir araştırma yaptığınızda karşınıza çıkan yazarın ilk öykü kitabında aile, kadın, cinsellik, geleneksellik, alaturka ve burjuva yaşamındaki ikiyüzlülük gibi konular bende yok. Daha doğrusu öykü yok.

Belki zamanı değildi belki de bana göre...

İlk kez Leyla Erbil kitabı okudum ve hiçbir şey anlamadım. Üç hafta kadar önce bitirdiğim kitap hakkında yazarın farklı yazım tarzının dışın...

Çakıcı'nın İlk Kurşunu


Sabahattin Ali’yi Kuyucaklı Yusuf’un dan ziyade Kürk Mantolu Madonna’sıyla sevmiştim. Yanlış algılanan batılılaşma ve aşkın insanı hedeften uzaklaştırıp bilinmeze sürüklemesinin en güzel anlatılarından biriydi benim için. Bunun yanında yazarın cezaevinde kaldığını da okumuştum bir yerlerden ama neden ve nerde yattığı konusuyla ilgilenmemiştim. Bu kitabın ön sözünden öğrendiğim kadarıyla meğer yazarın solcu kimliğinin bunda etkisi büyükmüş ve yazdığı kitapların yanında birçok konferansları da varmış.

Çakıcının İlk Kurşunu kitabı Sebahattin Ali’nin kızı Filiz Ali’nin 1997 yılında babasından kalan içi evrak dolu sandığı gün yüzüne çıkarmasıyla ortaya çıkmış. Çoğu Arapça yazılan el notları ve yazarı tarafından basılmaya değer görülmeyen hikayeler derlenip basılmış. Böylece yazarın yayımlamaya değer görmediği üç kısa, bir uzun hikaye, ileride yazmayı planladığı hikayelerin nerede ve ne zaman yazmayı planladığına dair notlar, on bir şiir ile siyasi ve kadınlar üzerine düşünceleri içeren makalelerinden oluşan bu eser ortaya çıkmış.

Şiir okuma alışkanlığı olmayan biri olarak kitabın içindeki şiirlerden etkilendiğimi söyleyemem. Barsak ve Hakikatin Hikâyesi isimli kısa hikayeleri ise yazarın tanınmış eserlerine kıyasla oldukça sönük. Yazar, O Arkadaşım isimli hikayesini bitirmeye bile gerek görmemiş. Çakıcının İlk Kurşunu'nda ise meşhur Çakırcalı (Çakıcı) Mehmet Efe’nin dillere destan yaşam öyküsünü konu almış. Aynı hikayeyi Yaşar Kemal gibi bir ustadan da okumuştum. Ayrıntıda birkaç küçük farklılığın dışında aynı lezzet ama Yaşar Kemal’in yöre halkından dinleyerek oluşturduğu eser çok daha doyurucuydu.    

Sabahattin Ali’yi Kuyucaklı Yusuf’un dan ziyade Kürk Mantolu Madonna’sıyla sevmiştim. Yanlış algılanan batılılaşma ve aşkın insanı hedeften ...

Bir Gemi Katibinin Esaret Hatıraları


2000 yılında 43 yıl hizmet verdiği İstanbul Üniversitesi Plastik Cerrahi Bölümünden emekli olan Prof Dr. Bedrettin Görgün, babası İhya Kaptan’ın ölümünden sonra eşyalarının arasında el yazısıyla yazılı iki defter bulur. İhya Kaptan 1914 yılında Karadeniz'de gemisi batırıldıktan sonra yakalanmış ve 6 yıl boyunca Sibirya topraklarında esir tutulmuştur. 

Bedrettin Görgün babasından kalan defterleri incelettiğinde 6 Kasım 1914 yılında Rus donanmasınca Karadeniz Ereğli açıklarında batırılan Mithatpaşa gemisinin katibi Hasan Basri Efendi’ye ait günlükler olduğunu tespit eder. Mithatpaşa gemisi, Kafkas cephesinde Ruslara karşı zor durumda kalan donanmamıza Bezmialem ve Bahriahmer gemileriyle birlikte destek malzemeleri ve askeri kuvvet götüren gemilerdendir. Bu üç gemi Talat Paşanın emriyle Trabzon limanına ulaşmak için İstanbul’dan korumasız olarak yola çıkar ve Karadeniz’de karşılaştıkları Rus savaş gemileri tarafından batırılır. Tam olarak bilinmemekle beraber 3 bin civarında şehidimizin olduğu ve Ruslara çok sayıda esir verdiğimiz tahmin edilir. Hasan Basri Efendi de aynı İhya Kaptan gibi esir düşenlerdendir.


Hasan Basri Efendi gemiyle yola çıktıktan sonra günlük tutmaya başlar. Esareti boyunca geleceğinden endişe etse de hep bir kurtulma ümidi besler. İlginç bir şekilde kendilerini esir alan Ruslardan yana bir şikayeti yoktur. Ve garip bir şekilde esir düşen askerler aylık maaş alır. (Bu maaşı kimin ödediğini anlayamadığım gibi esirlere dağıtılmasını bir türlü aklım almadı.) Ruslardan yana yakınmayan Hasan Basri Efendi’nin asıl açısı ise içine düştüğü yalnızlık ve çaresizliktir. Mesela esirler ilk maaş aldığında kendisine asker olmadığı gerekçesiyle maaş verilmeyeceği söylenir. Tüm Türk esirler sevinirken o ve asker sayılmayan birkaç arkadaşı boynu bükük kalır. Nerdeyse 3-4 yere mektup yazar. Ailesi dahil kimseden cevap alamaz. Tüm esirler ailesinin fotoğrafına sarılıp haberleşirken o yine boynu bükük kalır. Bazı günler annesi, eşi ve çocuklarına gönül koyar ve kendini unuttuklarını zanneder, bazı günlerse onların başına da bela geldiğinden endişe eder. Basurdan ve diş ağrılarından çok çeker. 3 yıl dayanır ama her gün direnci biraz daha kırılır. Tam 3 yıl süren günlük bir anda biter. Hasan Basri Efendi’nin firar ettiği tahmin edilir... 

Duygu dolu ve insanın içine işleyen bir çalışma olmuş. Fazlasıyla etkilendim.

2000 yılında 43 yıl hizmet verdiği İstanbul Üniversitesi Plastik Cerrahi Bölümünden emekli olan Prof Dr. Bedrettin Görgün, babası İhya Kapta...