Kadınlar - Eduardo Galeano


Kadın'ın yanına şiiri ve aşkı koyarsanız müthiş bir edebi yolculuğa çıkar, bir çok efsane yazarla karşılaşırsınız. İşte o yazarlardan biri de Eduardo demek isterdim ama öyle değil maalesef. 

Bu kitapta çektikleri acılarla, çarptırıldıkları cezalarla, yok sayılmalarıyla, yok edilmeleriyle ve dirençleriyle tarihe adını yazdırmış kadınlarla karşılaşıyoruz. Bazıları unutulmuş bazıları ise halen bilinen isimler. Kimi yarım sayfada kimi de bir buçuk sayfada anlatılıyor ama isim isim. Adeta bir daha unutulmasınlar diye kayıt düşer gibi.

Mesela Alice. 1686 da doğmuş 1802'de ölmüş. Tam üç asır görmüş. Tüm hayatını köle olarak geçirmiş. Doksan altı yaşında  kör olmuş, yüz ikisinde tekrar görmüş. 

Sonra Sukeyne. Peygamber efendimizin torunu. Kadınların peçe giymesine karşı çıkarak yüksek sesle mücadele etmiş. Tam beş kez evlenmiş ve hiç bir zaman boyun eğmeyi kabul etmemiş.

Yunan heykeltraşın yaptığı çıplak heykel Afrodit de var. Halkın tacizinden korumak için kapalı kapılar ardına saklanan.

Yasaklanan Alman kadın futbol takımının yasak gerekçesi de bir acayip. "Top kapma mücadelesinde kadın zarafeti ortadan kalkıyor, beden ve ruh bazı hasarlara maruz kalıyor. Bedenin sergilenmesi de ahlaken sakıncalı"

Ve daha bir çok kadının mücadelesini bazen üzülerek bazen de tebessüm ederek okuyoruz. Daha da kötüsü, ders kitaplarında uzun uzun anlatılan filozofların tespitlerine bakar mısınız...


Sonuç olarak kadınlar çiçektir, baş tacı yapılmalıdır...

Blog sözlük kitap okuma grubu etkinliğiyle okudum kitabı. Okurken yormayan, sayfaları hızla çevireceğiniz, kolay okunabilen kitaplardan. Özellikle bayan arkadaşların mutlaka okuması gerektiğini düşünüyorum. 

Sevgiyle kalın...
Farklı coğrafyalardan, ahir zamanlardan, yakın geçmişten, her yaştan, her sınıftan kadınlar… 

Kimi büyük kimi küçük eylemlerle, kimi konuşarak kimi yalnızca susarak, yaparak ya da yapmayarak tarihin akışını değiştirmiş kadınlar… Engizisyona, senatoya, kiliseye, sömürgecilere, faşizme direnen kadınlar… Dans eden, seven, sevişen, ağlayan ve gülen kadınlar…

Eduardo Galeano yine dünyanın bütün köşelerini dolaşarak, kadınlar şahsında bir insanlık tarihine davet ediyor okuru. Yalnızca tekerrürden ibaret olmayan, çomak da sokulabilen bir insanlık tarihine…

Her satırıyla etkileyen, öfkelendiren ve umut veren bir derleme. Galeano ölümünden sonra da "dünyanın vicdanı" olmaya devam ediyor.
(Tanıtım Bülteninden)

Kadın'ın yanına şiiri ve aşkı koyarsanız müthiş bir edebi yolculuğa çıkar, bir çok efsane yazarla karşılaşırsınız. İşte o yazarlar...

Dolandırıcı Felix Krull'un İtirafları - Thomas Mann


Dolandırıcı Felix Krull'un İtirafları, yazarın ölmeden önce yazmaya başladığı hatta tamamlayamadığı son romanıymış. Bu nedenle yazarın, yazarlık serüveninde ulaştığı son noktayı anlamamız açısından önemli bir esermiş. 

Yukarıda bahsettiğim konular edebi yönü kuvvetli okurlar ve entellektüel birikimi yüksek yazarlar için çok şey ifade ediyor olabilir. Ancak ben bu bilgilerden esinlenerek okuduğumu söyleyerek okura yalan söylemek istemiyorum. Önemsediğim bir sitede tavsiye edilen kitap, ismiyle dikkatimi çektiği için okudum. Üstelik beni korkutan 480 sayfalık kalınlığına bile aldırmadan...

Hikaye, sahtekar birinin toplum içerisindeki yükselişini konu alıyor arka kapak yazısıyla özetlenmiş. Ama bu tanımlama benim için fazlasıyla acımasız olmuş. Mesela, daha romanın başlarında Felix'in iflas eden babası tabanca ile intihar ediyor. O zamanın kilisesi, intihar eden birinin cenaze işlemlerini yerine getirmiyor. Bunun üzerine Felix, babasının kendisini yanlışlıkla vurduğu yalanını söylüyor. Aslında papaz da durumu anlıyor ama cenaze işlemlerinden kilisenin kasasına girecek parayı düşünerek inanmış gibi yapıyor. Sonra, ailesinin baskısından bunalan zengin bir arkadaşıyla anlaşarak onun yerine geçerek dünya turuna çıkıyor. Allah aşkına dolandırıcılık bunun neresinde?

Yüzeysel olarak bahsettiğim kitabın içeriğinde elbette Felix' i dışlamamızı gerektirecek bir durum yok. Ama söylediği ufak tefek yalanlar hayatını öyle güzel düzene sokuyor ki, bu gidişin hiç de iyi olmayacağı ve bir yerde çuvallayacağı hissine kapılıyorsunuz. Ama bu kez de işe yaradı, yine atlattı derken Felix yükselip gidiyor. 

Kitap, film izlerken elektriğin kesilmesi gibi pat diye bitiyor. Bunun nedeninin yazarın ölümü olduğunu öğrenmek burukluk katıyor insana. Yarım kalmış bir esere bakarken, muzip bir karakter olan Felix' in nasıl tehlikeli bir dolandırıcıya dönüşebileceğini hayal ediyorsunuz.

Romanın akıcı bir dille yazıldığını ve okuru yormadığını rahatlıkla söyleyebilirim.

Keyifli okumalar...

Etkileyici dış görünüşü, tatlı dili ve karizmatik kişiliğiyle Felix Krull, doğanın cömert davrandığı şanslı azınlıktandır, ne ki bir eksiği vardır: Toplumsal statüsü, yükselme kapılarını açmaya elverişli değildir. Fakat hayal gücünün de yardımıyla yazgı düzeltilebilir; doğanın eksiği, ikincil doğamız olarak şekillenen kültürün ve toplum hayatının içinde rahatlıkla tamamlanabilir. Böylece Krull, haksız olduğunu düşündüğü bir tesadüfle doğuştan kendisinden esirgenen ufak ayrıntıyı, dolandırıcılık kariyerinin basamaklarını hızla tırmanarak telafi etmeye girişir. 

Thomas Mann, ölmeden kısa süre önce yayımladığı Dolandırıcı Felix Krull’un İtirafları’nda, bir sahtekârın toplum içindeki yükselişine tanık ediyor okuru. Mann’ın bir dönemin ünlü otel hırsızı Romanyalı Georges Manolescu’nun anılarından esinlenerek kaleme aldığı bu son romanı, ancak sanatçıya bahşedilmiş olabilecek türden bir hayal gücünü, ironik bir üslupla suçun konusu haline getiriyor. Mann’ın eserlerinde sanatçının oyun alanı olarak şekillenen gerçeklik ile görünüş arasındaki ince sınır çizgisi, Dolandırıcı Felix Krull’un İtirafları’nda hile, düzen ve entrika aracılığıyla ihlal ediliyor ve kolayca suça dönüşebilecek bir yaşantıya dönüşüyor.

Dolandırıcı Felix Krull'un İtirafları, yazarın ölmeden önce yazmaya başladığı hatta tamamlayamadığı son romanıymış. Bu nedenle yaz...

Cesur Yeni Dünya - Aldous Huxley


Birinci Dünya Savaşı sonlarında Amerika'da, Henry Ford adında biri günümüzün kapitalist düzeninin temellerini atmış. Bu adam bildiğiniz Ford marka araçların mimarı. 1902' li yıllarda Ford markasını üretmeye başlıyor ama asıl kıyamet sonrasında geliştirdiği bant sistemi. Bant sistemi denen şey aslında seri üretim düzeni. Yani fabrikadaki işçileri sınıflara ayırarak hiyerarşik bir düzende herkesin sadece kendi görevini yapmasını sağlamak. Adamın yaptığı şey günümüzden bakıldığında oldukça masum ve yerinde bir hamle gibi duruyor. 


Aldous Huxley ise fabrikayı gezdiğinde bizim gibi düşünmek yerine, Henry Ford'un tanrısallaştırıldığı ve çalışanların köleleştirildiği çıkarımında bulunarak ürperiyor. Hatta bu teknolojinin insanlığın sonu olacağı korkusuna kapılıyor.  Bu nedenle de romanının bir çok yerinde "Aman Allahım" şaşkınlığı yerine "Aman Fordum" cümlesiyle hayrete kapılıyor.

Benim kitabı okuduktan sonra edindiğim bu ön bilgi, kitabı yeni okumayı düşünenler için önemli aslında. Çünkü bir çok parçanın yerine oturmasını ve kitabın çok daha iyi anlaşılmasını sağlıyor. Hatta kitap, bu fabrika gezisi edinimlerinin tüme varım yöntemiyle geleceğin dünya düzeni tahmini olduğunu fazlasıyla hissettiriyor.

Biraz da kitabın içeriğinden bahsedelim isterseniz. Aldous Huxley, distopik romanında bizi Ford'dan sonra 632 yılına götürür. İlkel dünya'dan ayrıştırılmış yeni bir dünya'nın içine gireriz. Burada insanlar kuluçka makinelerinde son teknolojiyle dünyaya getirilirler. Tabi ki hangi sınıftan olacakları da kuluçka döneminde belirlenir.  İnsanlar uykularında hipnopedia denen bir yöntemle eğitilirler ve sanat, sinema gibi kültürel faaliyetler gereksizdir. Bunun yerine neredeyse tüm zaman teknolojiye ayrılır. Anne, baba ve doğum gibi kavramlar pornografik olduğu gerekçesiyle kullanılmaz ve kullananlar da ayıplanır. Diğer taraftan herkes herkesindir. Yani tek eşlilik de çok ayıptır. Herkes istediğiyle uygun zamanda sevişebilmeli ama sahiplenmemelidir.

Eski dünya'nın durumu ise içler acısıdır. Aslında günümüzün ahlak kuralları geçerlidir ancak dünya tükenmiştir. Açlık ve susuzluktan kıvranan, aylarca yıkanamayan insanlarla doludur burası. 

Her iki dünyanın da distopik olmasını yani iyi ve zeki insanlar için kaçacak yer kalmamasını yazar ideolojik anlamda kafa karışıklığı itirafıyla açıklıyor. Bu nedenle de hem kapitalizmi hem de komünizmi yerden yere vuruyor.   

Kitap George Orwell'in 1894 romanıyla bolca kıyaslanmış. Hatta sosyal medya da neredeyse herkesin en özelini paylaşmasını, yazarın "herkes herkesindir" öngörüsünü tutturması olarak yorumlayanlar bile var. Bu nedenle onlar için kitap bir adım önde olsa da benim için 1984 daha ayağı yere basan bir kitaptı.

Son söz olarak; distopik kitapların fazlasıyla iç karartan tarafları vardır ancak yaşadığımız dönemde puslu olan bir çok şeyi aydınlatmak ve anlaşılır kılmak gibi beyin açıcı yönleri de vardır. 

Değerli bir kitaptır, okuyun...

Sevgiyle kalın... 

Birinci Dünya Savaşı sonlarında Amerika'da, Henry Ford adında biri günümüzün kapitalist düzeninin temellerini atmış. Bu adam bildi...

Ölü Ozanlar Derneği - Nancy H. Kleinbaum


Herkesi hayatına yön veren ya da en azından unutamadığı bir öğretmeni vardır mutlaka. Bazıları için hababam sınıfının Mahmut hocasıdır bu eğitici, bazıları içinse Aybuke öğretmen. İşte böyle, herkesin özeli olan sıradan bir okul hikayesi Ölü Ozanlar Derneği.

Hikayemiz disiplini ve geleneğe bağlılığı ile tercih edilen Welton Akademisinde geçer. Burada eğitim disiplinle işlenir, farklılıklar dikkate alınmaz. Aslı hedef hatta tek hedef öğrencilerin iyi bir üniversite kazanmasıdır. Bir gün bu okula tüm kalıpların dışında bir İngilizce öğretmeni gelir. John Keating...  Daha ilk günden tüm tabuları yıkmaya başlar. Onun için eğitimin tek amacı vardır; Carpe Diem. Yani Günü Yaşa... Öğretmenimiz bu amacını gerçekleştirmek için bir adım daha atar ve yüz elli yıldır hiç toplantısı yapılmayan Ölü Ozanlar Derneğini tekrar aktif hale getirir. Yalnız Ölü Ozanlar Derneğinin değiştirilemeyen bir kuralı vardır. Yalnızca ölen şairler bu derneğe üye olabilirler...

Kitap, Blog Sözlüğün 2018 yılı için belirlediği ilk romanı. Bol motivasyon içerikli ve eğitim sisteminin mihenk taşını tanımlar nitelikte. Yaklaşık 136 sayfa kadar. Hem ince hem de kolay okunanlardan.  Tavsiye eden arkadaşın hayatını etkilemiş. O derece yani. Yazarın dili de akıcı. Güzel bir okul hikayesi okumak isteyenlere tavsiye edilir.

Aslında kitabın filmi de çekilmiş ama ben henüz izlemedim. Belki izleyen çıkar da bize bilgi verir.

Geleneklere olan bağlılığı ve katı disiplin kurallarıyla ünlü Welton Akademis'nin öğrencilerinin okul ve yatakhane arasında geçen tekdüze hayatları yeni İngilizce öğretmenleri John Keating'in okullarına gelmesiyle bir anda değişir. İyi birer üniversiteye girmeleri için onları çok yoğun bir tempoda çalışmaya zorlayan öğretmenleri ve ebeveynlerinin aksine,bu ele avuca sığmaz adamın onlardan tek bir isteği vardır: Anı yaşamaları ve hayatlarını olağanüstü kılmaları. Byron, Shelly, Keats ve Shakespeare ile edebiyatın büyülü dünyasına dalan gençler Keating'in öğrencilik yıllarında üye olduğu gizli bir kulüp olan Ölü Ozanlar Derneği'ni de yeniden canlandırırlar. Ne var ki daha yeni kavuştukları özgürlüklerinin trajik sonuçları olabileceğini çok geçmeden farkına varacaklardır. "Acaba Ölü Ozanlar Derneği'nin bu yeni nesil üyeleri hayallerini yıkmaya kararlı otoritelerin baskısından kurtulmayı başarabilecekler midir?" 
(Tanıtım Bülteninden)

Bir kez daha hatırlamış olalım...


Sevgiyle Kalın...

Herkesi hayatına yön veren ya da en azından unutamadığı bir öğretmeni vardır mutlaka. Bazıları için hababam sınıfının Mahmut hocasıdı...

Forever


Polisiye, Fantastik ve dram üçlüsünü bir arada sevenler buyursunlar. Dizimizin adı Forever, Türkçesiyle Sonsuza Kadar. 2014 yılında ABD de yayımlanmış.  Ancak dizi ismi gibi uzun ömürlü olamamış. Sadece 1 sezon ve 22 bölüm yayımlanabilmiş. 

Dizimiz daha başlarken kahramanımızın anlatımıyla izleyiciyi içine çekiyor. 

Adım Henry Morgan. Hikayem oldukça uzun. Kulağa biraz mantıksız gelebilir. Hatta muhtemelen bana inanmayacaksınız. Ama yine de size anlatacağım çünkü her şeyden önce çok, gerçekten çok zamanım var. Çok dolu bir hayat yaşadım, deli gibi aşık oldum. Kalbim kırıldı. Savaşlara katıldım, görmem gerekenden çok daha fazla ölüm gördüm. Uzun hayatım boyunca birçok son yaşadım ama yalnızca bir başlangıcım oldu  

Hikayemiz kısaca şöyle; Doktor Henry 200 yıl önce geminin en alt bölümünde hasta bir zenciyi tedavi etmektedir. Bu sırada hasta zenciyi insan yerine koymayan uyuzun biri yanlarına gelir ve zenciyi gemiden atmak ister. Ancak Henry vücudunu siper ederek hastasını korumak ister. Ancak o uyuz, o insanlıktan yoksun, o vahşi, o cani adam Henry' i vurarak öldürür. Ama Henry bu ölümle, ölümsüzlüğü tanır. Artık her ölümünden saniyeler sonra New Yorkta bir suyun içinde tekrar hayata dönmeye başlar.


200 yıl öncesinin doktor Henry' si günümüzün ölüm nedenlerinin belirleyicisi yani adli tıp doktorudur. Hem şehrin ve insanların tüm geçmişlerini bilmesi hem de mesleki tecrübesiyle karşılaştığı tüm cesetlerin ölüm nedenlerini herkesi şaşkına çevirecek şekilde tahmin eder.


Henry için zaman bol hayat uzundur. Bu sırrını da bir dostu ve kim olduğunu bilmediği gizemli bir kişi daha bilmektedir.

Kahramanın ağzından anlatılan hikayeler yaklaşık kırkar dakikadan oluşuyor ve her bölümde bir olay aydınlatılıyor. Hem geçmiş hem günümüz iç içe işleniyor. Elbette ki zorlama analizler var ama saçmalıklar yok denecek kadar az. Üstelik irite edici sahneler yok ve her anlamda ailece izlenebilecek seviyede...

Umarım siz de benim kadar seversiniz.

Sevgiyle kalın... 

Polisiye, Fantastik ve dram üçlüsünü bir arada sevenler buyursunlar. Dizimizin adı Forever , Türkçesiyle Sonsuza Kadar. 2014 yılında A...