Ahmet Hamdi Tanpınar adı eminim ki benim gibi sizlere de büyük büyük büsbüyük çağrışımlar yapıyordur. En azından edebiyat derslerinden aklınızda kalmıştır canım. Lakin bu büyüklüğün yanında nedense hiç okumamışım hatta aklıma bile getirmemişim. Ta ki geçenlerde kitap tavsiyesi isteyen bir twitin altında görene kadar. Hop dedim, ben bunu okumalıyım hem de hemen.
Açtım Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nü, başladım okumaya. 371 sayfalık kitabın 223. sayfasına kadar enstitü diye bir şey yok ortada. Hayri İrdal isimli, tek hazinesi hürriyeti olan bir çocukla beraber yaşayıp gidiyoruz. Hayri, saatlere merakı dışında herkes gibi biri. Dedesi camii yaptırmaya çalışmış ama beceremeyince Hayri'nin babasına vasiyet etmiş. Baba da bu işin üstesinden gelemiyor. Manevi buhran içinde. Baya da sıkıcı bir hayatı var. Çocukluğunda bir ara cami saatlerini de ayarlayan saat tamircisinin yanına çırak olarak çalışıyor. Ama yine sıkıcı bir hayat. Ve bir gün hayatına Halit Ayarcı giriyor. Öz güveni yüksek, ağzı bol laf yapan, ikna abidesi bir adam. Hayri'nin saatlere olan düşkünlüğünü bildiği için ona Saatleri Ayarlama Enstitüsü kurmayı teklif ediyor. Enstitü kuruluyor sonra büyüdükçe büyüyor...
Eser, gereksiz bir kurumun ne kadar büyütülüp nasıl itibar kapısı olarak kullanılabileceği örüntüsü üzerine müthiş iğnelemeler içeriyor. Batı ile doğu arasında sallanan toplumu irdeliyor. Yanlış batılılaşma anlayışını yerden yere vuruyor. Ciddi konuları alaycı bir dille anlatıyor. Bu durum toplumu dışarıdan izlememizi, Tanzimat döneminden başlayarak Cumhuriyetin ilk yıllarındaki bocalamayı daha iyi anlamamızı sağlıyor.
Sonuç olarak sakin kafayla ve dikkatli okunduğunda etkisinden kurtulamayacağınız bir kitap. Kesinlikle tavsiye ediyorum.