Yatırım Tavsiyesi Değildir


İçinde samimiyet barındıran anlatıları seviyorum. Yaptığı hatanın aptallık olduğunu kabul edenleri ya da bu yola nasıl girdiğini anlatırken edindiği tecrübeyi gülümseyerek ve güldürerek anlatanları izlemek ayrı bir keyif veriyor.   


Gain dijital platformu kısa bir süre önce geçmişin borsa, günümüzün bitcoin yatırımcılarını anlatan 4 bölümlük Yatırım Tavsiyesi Değildir'i izleyicisinin beğenisine sundu. Yaklaşık 20 şer dakikadan oluşan bölümlerin tamamı kısa röportajlarla ilerliyor. Sosyal medya fenomenleri ve yatırım danışmanlarının yanı sıra özellikle bitcoine gönül vermiş yatırımcılar anlatıyor. Yatırımcının nerede hata yaptığı ve Türk yatırımcısının kafa yapısı gibi konular üzerinde kafa yoruyorlar.


Borsa ya da bitcoin yatırımcısının zaten kanıksadığı konuları anlatmışlar aslında. Ama insan kendisiyle aynı serüveni yaşayanları görünce nedense rahatlıyor.

İçinde samimiyet barındıran anlatıları seviyorum. Yaptığı hatanın aptallık olduğunu kabul edenleri ya da bu yola nasıl girdiğini anlatırken ...

İstanbul Kırmızısı


Ferzan Özpetek'in ilk romanıymış. Aynı zamanda yönetmen de olan yazar kendi romanının filmi de çekmeyi ihmal etmemiş. Henüz izlemesem de ilginç bir şekilde filminin daha iyi olduğunu belirten yorumlarla karşılaştım. Muhtemelen bunun nedeni Halit Ergenç, Tuğba Büyüküstün, Nejat İşler ve Zerrin Tekindor gibi usta oyuncu kadrosuna sahip olmasıyla ilgilidir. 


İstanbul aşığı insanların kendi aşklarını, aşık oldukları şehrin içinde yaşama çabalarını konu alan fazlasıyla soyut bir hikayesi var. Yakın tarihimizin gezi olayları da hikayenin en belirgin dekoru. Bunun dışında neredeyse her şey soyut ve soğuk. Ne olaylar tam anlamıyla yaşanıyor ne de duygular bas bas bağırıyor. 


Kolay okunmasının yanında beklentimi karşılamayan bir eser oldu. Yarım kalmış bir hikaye gibi...

Ferzan Özpetek'in ilk romanıymış. Aynı zamanda yönetmen de olan yazar kendi romanının filmi de çekmeyi ihmal etmemiş. Henüz izlemesem de...

Hz. İbrahim'in Hikayesi - Abum Rabum



İskender Pala'nın 2017 yılında Kapı Yayınlarından çıkan kitabını iş arkadaşımın hediyesi üzerine okumaya başladım. Daha ilk sayfasında roman karakterlerinin hatırlatma amacıyla yazılması zor bir hikayeye başlayacağımı anlamama fazlasıyla yetti. Bunun yanında karakterleri açıklarken ne iş yaptığının ve hangi istihbaratın ajanı olduğu gibi bilgilerin verilmesi, romanın günümüzde geçen kısımlarındaki merakımı neredeyse yok etti. 

İskender Pala'nın daha önce okuduğum Babil'de Ölüm İstanbul'da  Aşk romanında Leyla ile Mecnun yanına seyahate çıkmıştık. OD romanında ise Yunus Emre'nin konuğu olmuştuk.  Efasane'de ise Barboros ile birlikte geçmişin Akdeniz'ine yelken açmıştık. Sözün özü, yazarın okurunu biraz da zorlayarak geçmişin puslu sayfalarına götürdüğünü ve zamanda yolculuk duygusu tattırdığını biliyordum. Ama Abum Rabum'da bu yolculuk biraz daha uzuyor ve okuru milattan çok daha önceye götürüyor. Efsanelerin doğuşuna ve peşinden giden insanların mücadelesine tanıklık ettiriyor. Ortadoğunun milattan önceki insanlarının hayatlarını Hz. İbrahim'in ayak izleri üzerinden takip ettiriyor.

Hikayenin bir de Roma, Kudüs ve İstanbul üçgeninde geçen cinayet ve casusluk yönü var. Fazlasıyla Ahmet Ümit kaleminden çıkmış gibi duran asıl hikaye günümüzde geçiyor. Casuslar cinayeti çözmek için tarihi mekanlar, efsaneler ve gizli örgütler üzerinden bağlantı kurmaya çalışıyor. Tüm bu bağlantılar bizi Hz. İbrahim'e götürüyor. 

Beğenirsiniz...

İskender Pala'nın 2017 yılında Kapı Yayınlarından çıkan kitabını iş arkadaşımın hediyesi üzerine okumaya başladım. Daha ilk sayfasında r...

Kelimeler ve Şeyler


Bu kadar zor bir kitap okumayı beklemiyordum. İsmine bakarak kafa dağıtıcı bir şeyler okurum beklentisiyle başladım ama namümkün. E birader hadi kitaba öylesine başladın da yazarına da mı dikkat etmedin deseniz sonuna kadar haklısınız. Cahilliğime verin. 


Michel Foucault 1926 -1984 yılları arasında yaşamış Fransız sosyolog ve düşünürmüş. Felsefecileri oldukça etkileyen beş yüz küsür sayfalık kitabında dil - bilim ilişkisini, toplumun sınıflandırılmasını ve modern insanı anlatmış ama anlatımı fazlasıyla soyutmuş. Eleştirmenler öyle diyor.

İnat ettim bitirdim. Tamam çok bişey anladığımı söyleyemem ama iki konuda aydınlanma yaşadım. İlki, yazara göre insan vücudunda kan ne ise bir toplum için de para aynı şey demekmiş. İkisinin yokluğu da öldürür. İkincisiyse yazar düşünmek aslında hissetmektir diyor. Konuşmak demiyor, yazmak demiyor. Düşünmek. Hakkaten öyle. Düşündükçe için ya kıpır kıpır oluyor ya da ürperiyorsun... Kocaman kitapta benim payıma düşen de bunlar olsun. Selametle.

Bu kadar zor bir kitap okumayı beklemiyordum. İsmine bakarak kafa dağıtıcı bir şeyler okurum beklentisiyle başladım ama namümkün. E birader ...