Kırmızı Saçlı Kadın, okuduğum en anlaşılır ve en etkileyici Orhan Pamuk romanıydı benim için. Üstelik tam bir ustalık eseri olduğunu gösteren anlatılarla doluydu. Aynı konu üzerinde hem doğu edebiyatı hem de batı edebiyatı ve kültürü üzerine verdiği doyurucu bilgilerle günümüze ışık tutması, aslında zaman ve mekan farketmeksizin devam edegelen bir karmaşıklığın en net anlatımıydı.
Yazar hikayesinde okurunu 1980'li yıllara götürüyor. Bir şekilde çalışmak zorunda kalan Cem'in iç dünyasında, hem batı hem doğu kültürüyle harmanlanmış günümüz ilişkilerine ışık tutmaya çalışıyor. Cem'in kuyuculuk yapmak için çalıştığı yerde görüdüğü ve aşık olduğu tiyatrocu ve evli olan kırmızı saçlı kadınla bir gecelik ilişki yaşaması aynı zamanda babası gibi gördüğü ustasını ölüme terk edip kaçması tarihin zaman, mekan ve oyuncu değilikliğinden başka bir şey olmadığını gösteriyor.
Tarihteki baba ve oğul katillerini, bilmeden kendi anneleriyle evlenen kralları okurken aslında Cem'in sonunun da benzer olduğunu anlamamız kitabın sonunu buluyor.
Okunacaklar listesinde olmalı...
Daha önce okuduğum bir kitap. Benim beklentimin altında kalmıştı:) Sizin beğenmenize sevindim.
YanıtlaSilBeklenti çok önemli desene :)
SilFilm izlermişçesine okuduğum bir Orhan Pamuk kitabı olarak ve mekânları açısından, hoşuma gitmişti; ancak külliyatı içinde en sevdiğim kitabı Benim Adım Kırmızı'dır. Okunmadıysa bunu seven muhtemelen onu da sever diye düşündüm:)
YanıtlaSilBenim Adım Kırmızı'yı uzun yıllar önce okumuştum. Aklımda çok bişey kalmamış 🤔
SilYıllar önce okuyup beğendiğim bir kitaptı, şimdi yorumu okuyunca kitapla ilgili bir sürü detayı unuttuğumu fark ettim :)
YanıtlaSil:)) Benim Adım Kırmızı kitabı için aynı duyguları yaşıyorum. Hiç iyi bir duygu değil. Biliyorum
Sil