Bir Başkadır Tam Bizlik



Netflix 12 Kasım da sıradan insanların sıradanlaşan öykülerinin anlatıldığı 8 bölümlük Türk Yapımı yeni bir dizi yayımladı. Dijital platformda olmasına rağmen yerinde edilen küfürler dışında aile izlenebilecek türden. Neredeyse tamamının diyalogdan oluşması aksiyon severleri sıkabilir ama içine girildiğinde Bizimkiler ya da Mahallenin Muhtarları'ndaki samimiyeti almak mümkün.  


Bir Başkadır'ın psikolojik alt yapısı oldukça güçlü. Bastırılmış duygularımızı yüzümüze vuruyor. Sahi herkesin içinde sakladığı ve kimseye göstermek istemediği hatta kendine bile anlatmaktan korktuğu bastırılmış duyguları yok mudur? 




Dizinin en dikkat çeken oyuncusu diğer karakterlerin de ortak bağlantısı Meryem'i canlandıran Öykü Karayel. Kiminin hastası, kiminin akrabası, kiminin temizlikçisi, birinin de sevdiği. Sindirilmiş Anadolu kızı örneği. Abisinden korkan ama alttan alttan düşüncelerini söyleyen, cami hocasına sadık, gelecekten beklentisi olmadan kaderini bekleyen ama rahatlamak için gizlice gittiği psikoloğuna açılmayı ihmal etmeyen mükemmel bir karakter.  




Dizideki tüm karakterler hayatın birer yansıması gibi ve çok iyi. Bu nedenle tek tek anlatmak abesle iştigal olur. Ama Ruhiyye rolündeki Funda Eryiğit'in de oyunculuğuna hayran kaldım. Kendisini seven iyi bir kocaya sahip olmasına rağmen geçmişi nedeniyle içi içini yiyor ve delirme noktasına geliyor. Her sahnesinde içim ezildi...


Kimseyi yargılamadan olanı anlatmak her babayiğidin harcı değildir. Dizinin belki de en büyük sırrı bu.

Netflix 12 Kasım da sıradan insanların sıradanlaşan öykülerinin anlatıldığı 8 bölümlük Türk Yapımı yeni bir dizi yayımladı. Dijital platform...

Kumarbaz



Oysa bu aralar Rus edebiyatını okuma havamda değildim ama bloglarda da aman aman bu kitabı mutlaka okuyun tarzında tavsiyelere rastlamadım. Bu nedenledir ki uzun zamandır takip edemediğim blogsözlüğün tavsiyesine sarılmak zorunda kaldım.


Dostoyevski Suç ve Cezayı bitirdikten sonra yayın eviyle yatığı anlaşma gereği 25 gün içerisinde yeni bir roman yazmak zorunda kalmış. Bu nedenle olsa gerek sadece bir kasabada hatta tek bir kumarhanede geçen Kumarbaz'ı kaleme almış. Kendisiyle fazlaca özdeşletirilen roman kahramanı Aleksey İvanoviç'e anlattırdığı hikayesinde kasvetli mekan betimlemeleri yerine kültür çeşitliliğinin ön planda tutmuş. Fıkralarımızın başlangıcı gibi içerisinde bir İngiliz, bir Fransız, bir Alman ve bir Rus'un bulunduğu hikayeye üzerinden dersimizi vermiş. 


Tüm hikaye boyunca soylu ve zengin görünümlü kişilerin aslında maddi sıkıntı içinde olduklarını, kendilerini kurtarmak için çıkış yolları aradıklarını ve durumlarını herkesten gizleme gayretlerini okudum. Kimisi miras, kimisi zengin koca peşinde koştu, bazıları da çözümü kumarda buldu. Yazar da ilginç bir şekilde kumarda kazanmayla ticarette kazanmayı, kumarda kaybedenle de iflas eden iş adamını aynı kefeye koydu. 


Herhangi bir şeyden olduğu gibi kumar oynamaktan da para kazanılabilir ve ben de kazanmaya bakarım. Hem niçin başka bir şeyden kazanılan para, kumarda kazanılandan üstün olsun? Niçin kumar ticaretten daha kötü olsun? Doğrudur, salona giren yüz kişiden sadece bir tanesi kazanır ama tüm işlerde böyle değil midir bu?


Beklentimin üzerinde iyi bir hikayeyle karşılaştım.

Oysa bu aralar Rus edebiyatını okuma havamda değildim ama bloglarda da aman aman bu kitabı mutlaka okuyun tarzında tavsiyelere rastlamadım. ...

Kütüphanem Cepte Uygulaması ve İntibah


Uzun zaman önce tavsiye edilmişti aslında. Ama kitabı aramakla uğraşmadığım, armut piş ağzıma düş beklentisinde olduğum için bu güne kadar okuyamadım. Beklentim de gerçekleşti. Arkadaşın telefonuna bakarken Kütüphanem Cepte uygulamasını gördüm. Arkadaş bile ne olduğunu tam anlayamamışken indirdim telefona. Valla Kültür ve Turizm Bakanlığı güzel iş çıkarmış. Önce kimlik numaranızla e-devlet üzerinden bir kütüphaneye üye oluyorsunuz. Sonra cebinize indirdiğiniz uygulama üzerinden yüzlerce kitaba erişim sağlıyorsunuz. Gördüğüm kadarıyla kitapların tamamı pdf formatında. Ekranı istediğin kadar büyütememe, bilgisayardan e-kitaba ulaşamama gibi nedenlerden dolayı okurken bir hayli zorlandım. Bir de kaldığın sayfayı işaretleme özelliğini göremedim. Muhtemelen yan tarafa koydukları not ekleme kısmı bunun için.  Fikir çok güzel ama uygulamanın daha da geliştirilmesi lazım. Ayrıntılı incelemek isteyenler burdan buyursun




Namık Kemal'in İntibah'ını da Kütüphanem Cepte uygulaması üzerinden okudum. Nedense bu kitap Tanzimat dönemi yanlış batılılaşma algısıyla dalga geçen bir roman olarak aklımda kalmış. Hani Araba Sevdası'ndaki kadar gülerim beklentisindeydim. Ama olmadı. Kitabın Son Pişmanlık ve Sergüzeşti Ali Bey isimlerinden daha iyi anlaşılacağı üzere bildiğin dram kitabı. Araba Sevdası'nı bırak Yaprak Dökümü resmen. 


Namık Kemal romanı 1873 - 1876 yılları arasında sürgünde olduğu Kıbrıs'ın Magosa kalesinde Osmanlıca'nın roman yazmak için uygun bir dil olduğunu göstermek için yazmış. Tabi ki Türkçe okuduğum için Osmanlıca roman yazmak için uygun mudur bilemiyorum. Ama mükemmel bir kurguya sahip olduğunu ve detaylarda bile rüştünü ispatladığını söyleyebilirim. Okurken Ali Bey ile beraber cam fanusun içinden çıkıp fahişe Mahpeyker'e kapıldım. Sonra da hayal kırıklığıyla Dilaşup'a tutunmaya çalıştım. 


Üstadım nasıl bir kurgu, nasıl bir son yazdın öyle. Ahh ah...

Uzun zaman önce tavsiye edilmişti aslında. Ama kitabı aramakla uğraşmadığım, armut piş ağzıma düş beklentisinde olduğum için bu güne kadar o...

Parayı Vuranlar



Temel amacın parayı vurmak olduğu geniş zaman diliminde ne garip şeyler yaşadık. Öyle furyalar geldi ki girdabın içine düşenler kendini fazlasıyla aptal hissetti. Belki de geçen onca zamana rağmen hala sinirleri bozuluyor ve o günleri hatırlamak dahi istemiyorlardır ama dışardakiler için eğlenceli günlerdi. 

O günleri tekrar hatırlatmak isteyen Blu Tv, 140Journos'un 2018 yılında hazırladığı, her biri yaklaşık yarım saatten oluşan 3 bölümlük belgesel yayımladı. İzlerken çok eğlendim ve o günlere gittim. Kusura bakmasınlar ama gülmeden edemedim.

İlk Bölüm  Jet Fadıl


Adam para toplamaya doymadı. Gitti geldi para topladı. Kadir İnanır'ın bilindik sert ve dürüst adam tavrıyla sıradan müteahhiti azarladığı "sana verdiğim parayla Jetpa'dan iki daire alırdım" lı reklamlarıyla topladı. Yetmedi fabrikası bile olmayan yerli otomobil İmza'nın çekilişini yaparak yine topladı. Siirtsporla inanılmaz bir pr çalışması yaptı. Sonra ülke de yer yokmuş gibi belki de hiç gitmediği Dubai'den de bir yerler sattı. Tüm bunlara rağmen dolandırıcılıktan yargılanmadı. Ah be fadıl, yeşil sermaye senden ne çekti...



İkinci Bölüm 900'lü hatlar. 


Bir anda kabak çiçeği gibi açıverdiler. Ara beni konuşalım diyen Tarkan'ı, Hülya'yı, Emrah'ı mı görmedik. Yav süperstar bile ordaydı. Hadi bizim aramamızı bekleyen ünlüleri anladım da Süleyman Demirel, İnönü, Ecevit gibi isimleri neden aradık acaba?  Muhtemelen karşımızdakinin kaset olduğunu düşünmeden dahiyane fikirlerimizi dinlediklerini zannettik ve ülkemizi kurtarmaya çalıştık. Ha bir de Tanju gitsin diyorsanız 0900 900.... gitmesin diyorsanız 0900 900... arayın. Lan kim napsın senin fikrini... Sonrasında konu bir anda erotik hatlara döndü ve kendi sonunu getirdi. Tabi gelen telefon faturaları da bir çok kişinin canını yaktı. Olayı bir de bu fikri düşünüp uygulayanlardan dinlemek çok iyiydi.




Üçüncü Bölüm Saadet Zinciri


Saadet zinciri olayını dansöz kızlara para saçılan bir doğum günü partisinden hatırlıyorum. Aslında bu günden baktığımda o paraların saçılmasındaki asıl amacı çok daha iyi anlıyorum. Zincirin sondaki halkalarına bizi takip ederseniz para derdiniz kalmaz mesajı bundan daha güzel verilemezdi. 

16 bin kişiyi dolandırmaktan yargılanan Kenan Şeranoğlu'nun anlattıkları ise yabana atılır türden değil. Hem kaderin insanı nerelere savurduğunu hem de dönem basınının neler yapabileceğini tekrar yaşayarak anlattı.   



Zenginlik böyle bişey üstadım. Çekemezler adamı...

Temel amacın parayı vurmak olduğu geniş zaman diliminde ne garip şeyler yaşadık. Öyle furyalar geldi ki girdabın içine düşenler kendini fazl...

Yarım Kalan Aşklar


Dizinin ilk bölümü 10 Eylül 2020 tarihinde Blu Tv platformunda yayımlandı. 50 dk'lık bölümlerden oluşan dizi 8 bölümde bitiyor. İsmiyle pembe dizi beklentisi oluştursa da öykünün içeriği öyle değil. Hatta fantastik Türk dizilerine alışmaya başladığımız bu dönemde hayli de ilginç bir konusu var. 



Başrolleri Dilan Çiçek Deniz ile Burak Deniz paylaşıyor. Burak Deniz, Kadir Başkomiser karakteriyle yakışıklı jön beklentisini alt üst ederken oyunculuğunu konuşturuyor. Cem Davran ve Ezel Akay da oyunculuklarıyla diziyi seyrine doyulmaz hale getiriyor. Dilan ise güzel kız rolünden tam sıyrılabilmiş değil.



Her ne kadar mantık hataları barındırsa da oyunculuklar ve komedi unsurlarıyla izlenebilecek bir dizi.


İzlemediysen okuma - Spoiller


İzlemediysen okuma - Spoiller


İzlemediysen okuma - Spoiller


Eğer uyarlama değilse gazeteci Ozan'ın ölümünden sonra berbat bir bedenin içinde dirilmesi, kendi cinayetini çözmek isterken içinde bulunduğu kişiyi de tanımaya çalışması hatta onunda sorunlarını çözmek zorunda kalması mükemmel bir fikir. Bunun yanında kirli ilişkiler güzel bağlanmış. Ama Kadir Başkomiser karakteri fazlasıyla absürt kaçmış. Adamın cazibesiyle ayarladığı her kadını yatağa atmasını anlayabilirim ama emniyetin içinden para kaçırması, kullandığı araç delik deşik olmasına rağmen bir Allah'ın kulunun bunu sormaması, nezaretteki bir şahsı elini kolunu sallayarak götürmesi gibi saçmalıklar olmamış. Final bölümü ise en kötü finaller yarışmasını açık ara farkla alabilecek kadar kötü. Yan hikayeleri bırakın ana hikaye bile bağlanamamış...

Dizinin ilk bölümü 10 Eylül 2020 tarihinde Blu Tv platformunda yayımlandı. 50 dk'lık bölümlerden oluşan dizi 8 bölümde bitiyor. İsmiyle ...

Babil Kitaplığı - Kardinal Napellus



Gustav Meyring'in yazdığı Kardinal Napellus, Arjantinli yazar Jorge Luis Borges'un fantastik edebiyat seçkilerinden oluşan Babil Kitaplığı serisi içerisinde yer alan kitaplardan. Üç öyküden oluşuyor ve sadece 70 sayfa kadar. Ayrıca okuması da bir o kadar zevkli.

Zamanın Sülükleri öyküsünde yaşam ve ölüm kavramlarını sorguluyor. Bir avukatın ya da memurun kapısının önünde ümitle bekler gibi hayat geçirdiğimizden dem vuruyor ve bundan kurtulma yolları öngörüyor. Hikayedeki VİVO sembolü de etkileyici bir ayrıntı...

Kardinal Napellus ise tarikattan kaçışın öyküsü. Uzun yıllar önce Kardinal Napellus'un kurduğuna inanılan ve ölüme yaklaşan müritlerin kendini öldürdüğü tarikatın iç yüzünü tarikattan kaçan birinden dinliyoruz. Kurtboğan bitkisini Haşhaş'a, Mavi Kardeşler tarikatını da Haşhaşilere benzetmemek elde değil. 

Ay Biraderleri öyküsü ise dünyaya yön veren gizemli bir tarikatın anlatısı. İnsanların mükemmelleşme peşinde koşarken mekanikleşmesi (robotlaşması) ya da kendi yaptığı makineleri tamir etmek için köleleşmesi gibi bilim kurgu öngörüleri içeriyor.  Bu öykü diğerlerine göre daha distopik.

Fantastik severlerin listesinde olmalı...

Gustav Meyring'in yazdığı Kardinal Napellus, Arjantinli yazar Jorge Luis Borges'un fantastik edebiyat seçkilerinden oluşan Babil Kit...

Samuel Beckett - Proust


Deneme kitaplarına neredeyse hiç zaman ayırmadığımı fark ederek okumaya karar vermiştim Proust'u. Ama topu topu 80 sayfalık bir kitapta bu kadar zorlanacağımı hiç düşünmemiştim. Ön sözün de bile zorlandım. Hani geçmişe ve geleceğe takılmayın, gününüzü yaşayın gibi bir ana fikre varmasam (ki bu çıkarımımın da doğru olduğundan emin değilim) hiç bir şey anlamadım der kapatırdım.


Özet olarak çok fazla isim var. Ben bu kadar ismin kim olduğunu ve fikirlerinin ne olduğunu bilmiyorum. Felsefeyle de o kadar içli dışlı değilim. Bu nedenle kitabı okurken yine birine laf soktu galiba tahminleriyle ilerledim. Felsefesine güvenen buyursun, okusun...


Dip not: Kitabı okuduktan sonra şöyle bir bakındım nete. Bu kitabı okumadan önce bir seri bitirmek lazımmış ki kitap daha iyi anlaşılabilsinmiş. Aman aman kalsın...

Deneme kitaplarına neredeyse hiç zaman ayırmadığımı fark ederek okumaya karar vermiştim Proust'u. Ama topu topu 80 sayfalık bir kitapta ...

Arzın Merkezine Seyahat


Hikaye aslında bizdeki definecileri anımsatıyor. Hani seyahat arzın merkezi olmasa cuk defineciliğimizin tarihçesi ortaya çıkacak. 


Macera kısaca şöyle; Hamburg'da yaşayan Alex, idealist, sinirli ve çıktığı yoldan dönmeyen profesör amcası Otto Lindenbrock'un yanında çalışan bir kıza aşık. Madenbilimci ve jeolog amca günün birinde 16. yüzyılda yaşamış İzlandalı bilgin Arne Saknussemm'un şifreli haritasını bulur. Bizim Alex aşkının da gazıyla şifreyi çözerek dünyanın merkezine gitmeye razı olur. Macera dolu yolculukları boyunca çok çok değerli madenlerle, nesli tükendiği zannedilen devasa canlılarla karşılaşırlar. Yerin altındaki okyanuslarda ve adalarda oradan oraya savrulurlar.... 


Hani biraz zorlasam yazarın dünyanın merkezine indikçe sıcaklığın arttığı, yer tabakasının giderek sertleştiği gibi öngörüleri sorguladığı, hatta arzın merkezine inilmeden yapılan bu tespitlere inanmadığı sonucuna varacağım. Ama zorlamıyorum...


Son söz olarak eser ilk kez 1864'te yayımlanmış olmasına rağmen türü bilim kurgu gibi gelmedi. Daha çok fantastik macera olmalı... 

Hikaye aslında bizdeki definecileri anımsatıyor. Hani seyahat arzın merkezi olmasa cuk defineciliğimizin tarihçesi ortaya çıkacak.  Macera k...

Beyaz Zambaklar Ülkesinde


Finlandiya'nın eğitim sistemi konusunda belki de Dünya'nın en iyisi olduğunu daha önce de duymuştum. Biraz abartı biraz da bana çok uzak geldiği için umursamadığım bu bilgiyle bir kez de takip ettiğim bir blogda karşılaştım. (kusura bakmasın, linkini eklemek için aradım ama bulamadım) Hayranlık dolu bu blog okumasından sonra kitabı okuma listeme aldım.


Meğer Finlandiya öyle kendi kültürleri, uygarlıkları olan bir millet filan değilmiş. Uzunca bir süre sömürge olarak yaşamışlar, sonrasında da kimsenin göz dikmeyeceği bataklığın ortasında bir yeri yurt edinmişler. Hikayeleri de bundan sonra yani 1800'li yılların sonlarında başlamış. Liderleri Johan Vilhelm Snellman kendi toplumunu analiz ettikten sonra tüm sorunları eğitimle aşabileceğine inanmış ve kendisine inanan bir avuç aydınla eğitim seferberliği başlatmış. Kışladan tutun da gezici kütüphaneler, gönüllü gezici öğretmenlerle yurdun her köşesine eğitimi ulaştırmış. 

Konunun bir başka ilginçliği de şahlanışı Rus yazar Grigori Petrov'un dünyaya duyurması. Muhtemelen Snellman'ın ülkesindeki çalkantılı siyasi konumu ve yaşantısı yaptıklarını fazlasıyla gölgelemiş. Buna rağmen Rus yazar sayesinde Snellman bir çok kişiye ilham olmayı başarmış. Hatta eserden Atatürk'ün de etkilendiği ve askeri okullar müfredatına konulmasını istediği rivayet edilmiş. 


Sonuç olarak eğitimle nelerin başarılabileceğini gözler önüne seren okunası kitaplardan. Okul, kışla, iş dünyası ayrımı yapmadan herkesin elinin altında bulunmalı.

Finlandiya'nın eğitim sistemi konusunda belki de Dünya'nın en iyisi olduğunu daha önce de duymuştum. Biraz abartı biraz da bana çok ...