Grange ile okuduğum Lontano romanıyla tanışmıştım. İlk kitabında hikayenin kurgusundan oldukça etkilenmiştim. Bunda hikaye ile birlikte dünyanın az bilinen ücra köşelerine gerilim dolu serüven eşliğinde gezintiye çıkmam da etkili olmuştu. Ancak kıtalar arası yapılan bu yolculuk, roman kahramanlarından tutun da ülkelerin, şehirlerin, sokakların hatta yiyecek isimlerinin bile yabancı olması, romanda anlatılan bilinmedik kültürlerle birleşince bir okur olarak beni çok yormuştu. Bunun yanında kusursuz baş karakter ya da asıl düğümün bir tesadüfle çözülmesi gibi gerilim romanını "hiç" e çeviren etmenlerin olmaması yazara açık kapı bırakmamı sağlamıştı.
İşte bu düşüncelerle kıvranırken yazarın Kurtlar İmparatorluğu romanı elime geçti. Romanın içeriğinden bahsetmeden önce Fransız bir yazarın ülkemizin 70 li yıllarındaki gençlik hareketlerine bakışını anlatmalıyım. O dönemdeki sağ sol çatışmalarında her iki görüşünde gençliğini silahlandırdığını ve eğittiğini, çatışmasızlık ortamı oluşup grupların siyasileşmesinden sonra da Alparslan Türkeş' in kurduğu silahlı gençlik hareketinin mafyalaştığını roman karakteri üzerinden okuru ile paylaşıyor. Aslında roman tam olarak bu kurgu üzerine kurulu. Hatta yazar anlatımında isim vermekten de çekinmeyerek papa süikastinin faili Ağca gibi bir kaç ismi kendi tezine örnek olarak veriyor.
Roman iki ayrı hikaye ile başlıyor. İlk hikayede Fransa'nın Türk mahallesinde yüzleri tanınmayacak şekilde parçalanan kadın cesetleri bulunmaya başlar. Olayı araştırmak için dedektif Paul görevlendirilir. Ancak Paul bu zor görev için geçmişi zorbalıklarla dolu emekli dedektif Jean Louis Schiffer' den yardım ister. Dedektifler olayı araştırdıkça ülkücü mafyanın asıl hedef zannettikleri kadınları yanlışlıkla öldürdüklerini anlarlar.
İkinci hikayemizde ise yüksek makam sahibi birinin karısı olan Anna hafızasını kaybetmiştir. Tüm çevresi ona geçirdiği bir kaza sonrası hafızasını kaybettiğini söylemektedir. Ancak Anna için ters giden bir şeyler vardır. Kocasının yüzünü değiştirdiğini ve kendisine oyun oynadığını düşünmeye başlar. Ancak bir gün aynada kendi yüzünde küçük ameliyat izlerine rastlar. Hemen eşinden ve çevresindeki bir sürü polisten kaçarak eşinin psikolog arkadaşına sığınır. Zamanla kendisinin yüzünün değiştirildiğini ve hafızasının silindiğini öğrenir. Peki ama gerçekte Anna kimdir? Anna artık bu sorunun peşine düşecektir.
Romanı çok fazla anlatmadan son sözümü söyleyeyim. Ülkücü camianın içinde olan ya da sempati duyanları bir parça rahatsız etme ihtimali olsa da gerilim severlerin romanı seveceğini düşünüyorum. Hele de olaylar Fransa ve Türkiye ekseninde geçiyorsa. Üstelik romandaki heyecan sürekli yüksek, romanın dili bu kadar akıcıysa ve okuru yormuyorsa elbette okunmalı.
Sevgiyle ve bol kitapla kalın...
Konusunu sevdim özellikle böyle bir konunun yabancı bir yazar tarafından yazılmış olması ilgimi çekti :) Ancak kitabı daha önce hiç gördüğümü hatırlamıyorum.
YanıtlaSilKarşılaşana kadar ben de bilmiyordum Güneş ama filmi bile çekilmiş. Düşün artık :)
SilÖzellikle alıp okuyacağım o zaman :) Gerçekten merak ettim şimdi :)
SilGerilim ve siyaset tarzı şeylere o kadar uzağım ki :) Yine de okumak isteyen olabilir diye +1 yaptım.Teşekkürler :)
YanıtlaSilDesteğin için teşekkür ederim.
Sil:)))) Gerilimmmm tam tam tam :)))))
YanıtlaSilBunun gerilimi ve olayları çözüşü çok yerindeydi, Lontano kadar zorlanmadım. Grange okuyacaklar bundan başlasın bence Mayıs :)
SilBu arada neden gerilim okuma ihtiyacı duydum hala anlamış değilim :)
Zaten korkuyorum Benimkileri,de tanıtıcaksın ben daha tanıtamadan :) Neden tanıştırdım ben seni bu adamla :))))) Okuma okuma sen yine eski yaşamına dön :)))
SilÜst üste Grange okumak bünyeme zarar. Şimdi elimde eğlenceli bir roman var 😆😆😆
Sil