"Momo ya da zaman hırsızlarının ve çalınmış zamanları insanlara heri getiren çocuğun tuhaf öyküsü"
Yazarın Bitmeyecek Öykü'sünden sonra tavsiye üzerine okuduğum ikinci romanı Momo. Daha kitabın başında yazarın yukarıdaki alıntıyla tanımladığı roman okurun aklını karıştırıyor ve ilginç bir beklentiye sokuyor. Her ne kadar Albert Einstain'in izafiyet teorisiyle açıkladığı, bazen bir saatin bir saniye kadar kısa geçtiği bazen de bir dakikanın bitmek bilmediği eminim herkes tarafından anlaşılabiliyordur. Peki ya zamanın çalınması? İşte yazar öyküsünde tam da bunu anlatıyor.
Olaylar bilinmedik bir ülkede ve bilinmedik bir zamanda geçiyor. Bir gün okurun hayalinde canlandıracağı zamanda ve mekanda, virane halde terk edilmiş tiyatro kalıntılarının olduğu yerde bir kız çocuğu görülür. Yalın ayak, üstü başı yırtık, kıvırcık saçlı, kocaman siyah gözlü çocuk Momo'dur. Onu gören çevre halkı hemen yanına giderek çocuk yuvasına vermek ister. Ama Momo pencereleri demir parmaklıklı o yuvaya gitmek istemez. Neyse fazla uzatmayalım. Momo çevre halkının düzenlediği o tiyatro harabesinde yine çevresinin ortak yardımlaşmasıyla yaşamaya başlar. Zamanla Momo'nun sıradan bir çocuk olmadığı ve muhteşem bir dinleme yeteneğinin olduğu keşfedilir. Momo insanları hiç yorum yapmadan o kadar güzel dinler ki, kavgalı olan kişiler kavga sebebini anlatırken barışır, sorunu olan hemen çözüm bulur. Ancak bir gün ansızın gri adamlar çıkagelir. İnsanlara insan ömrünü yaklaşık 70 yıl kabul ederek bir hesap yaparlar. Günde sekiz saat uyku, yeme içme için ayrılan iki saat, dostlarınla geçirdiği bir saat boş sohbet, yolda geçen zaman, sıra beklerken geçen zaman derken insanların ömür denen zaman dilimini har vurup harman savurduğuna ikna ederler. Kısa bir süre sonra da Momo hariç herkesi buna ikna ederler. Artık tüm ülke makineleşmiştir. Kimsenin eşine dostuna ayıracak zamanı kalmaz. Zamandan tasarruf için anneler huzur evine, çocuklar yuvalara yerleştirilir. Herkes artık daha zengindir ama daha mutsuzdur. Ve Gri adamlar için artık tek engel kalmıştır...
Siz kitabı okuduğunuzda hangi zamanda, nasıl bir ülke hayal edeceksiniz bilmiyorum ama ben tam da yaşadığımız zamanın metropol şehirlerini gördüm. Sürekli sağa sola koşuşturan, hep bir yerlere yetişmeye çalışan yorgun ve mutsuz bir yığın insan canlanıverdi birden. Biraz daha yavaş, hırstan uzak ve huzurlu yaşamak çok daha iyi olmazmıydı?
Büyüklere masallar tadındaki bu kitabı severek okuyacağınızı, okurken de hiç sıkılmayacağınızı biliyorum. Eminim size çok şey katacaktır.
Sevgiyle kalın...
Metropolde yaşıyoruz ve koşturarak maalesef :(
YanıtlaSilEvet Maalesef. Ama ben artık koşturmadan, stres yapmadan yaşamaya çalışıyorum :) Yine de çok zor
SilÇok detay vermişsin azcık gizem azcık gizem :)) Anca geliyorum :))))
YanıtlaSilYok yok, kitapta çok daha fazlası var, bu detay kaliteli okur için yetmez :)
SilYetişemediğinin farkındayım, bloguna bırakılan yorum üç günden önce onaylanmıyor :D
A A A kafam kanadı :) pofffff Geldim vallahi yoktum :)
SilYorumumu yayınlamaya değer görmedin sandım ya :d
SilGez tabi gez, şaka yapıyorum ben :)
Kafam kanadı at at Zaten taşları :)) ne olucak ki :)
Sil😆 tamam artık bu kadar taş yeter 😁
SilYine bir yazıyı mahvettik :) Allahım...
SilBen rahatım ve mahvolan bir şey yok bence 😀 herkes rahat olsun değil mi ama...
Sil:) :)
SilÇok duyduğum ve konusu itibariyle de çok merak ettiğim bir kitap. Okunacaklar listeme eklemistim ama çok sıra var. Sanırım yazar da günümüzü anlatmak istemiş abartarak insanlara farkındalık kazandırmak istemiş .
YanıtlaSilOkunacak listenizde çook sıra olmasıda güzel... ne okuyacağınızı tespit etmişsiniz en azından 😊
SilDaha önce hiç denk gelmemiştim. Çok merak ettim açıkcası. Attım listeye. Epub versiyonunu bulursam en kısa sürede okurum :)
YanıtlaSilBende vardı galiba Yasemin. Yükleyince haber veririm sana :)
SilMega'ya yükleyecektim ama varmış, sorun olursa haber verirsin :)
Sil