Kan Damarlarında Yolculuk - Isaac Asimov


Isaac Asimov yolculuğuma verdiğim uzun  bir aradan sonra tekrar dönme kararı aldım. 1920 de Rusya'da doğmuş olmasına rağmen (nedenini merak ettiğim halde üşendiğim için araştırmadım)  her yerde Yahudi asıllı ABD' li yazar olarak geçiyor. Tamam merak ediyorum ama benim asıl merak konum bu adamın hayal gücü. Arkadaşım sen birinci dünya savaşından hemen sonra dünyaya gelmişsin, tamam biyokimya filan da okumuşsun ama bu hayal gücünü nerede geliştirdin?

Okudukça şaşırıyorum bu adama. Ben Robot kitabıyla, robotların gelecekte nerelerde olabilecekleri öngörüleriyle beynimde ampuller yakmıştı. Daha sonra okuduğum Uzayın Bekçileri kitabında ise robot psikolojisi kavramıyla hayal dünyamda şimşekler çakmasına neden olmuştu. Ee bu kadar ayrılık yeter, bakalım şimdi nasıl bir aydınlanma yaşayacağım merakıyla seçtim bu kitabı.


Evet yine bir aydınlanma yaşadım ve yine hayran kaldım yazara. Tamam 1966 yılında yazara Fantastik Vovage filmini romanlaştırması teklif edildikten sonra, senaryo üzerinden yola çıkarak yazmış bu kitabı ama olsun. Sonuçta o yazmış. 

Size burada uzun uzun Sovyet Rusya ile ABD arasındaki teknoloji yarışını anlatacak değilim. Ya da kitapta geçen ajanlık faaliyetlerini veya aşkları bir kenara bırakalım. Asıl konu şu. Eğer canlıları binlerce kat büyütebilseydiniz ya da küçültebilseydiniz napardınız? Önemli bir adam (buradaki kişinin önemli olması önemli. çünkü önemsiz biri için kimse bunu yapmaz) damar tıkanıklığı nedeniyle ölmek üzere. Hemen bir operasyon ekibi oluşturup küçültüyorsunuz. Ve bu ekibi şırınga ile damara enjekte ediyorsunuz. Ekip sorunlu bölgeye gidip ev ya da araba tamir eder gibi gereğini yapıp tekrar dönüyor. Bence müthiş bir fikir.


Tabi ki olayı yukarıdaki gibi anlatınca roman çok banal kaldı. Ama öyle değil. Ekibin vücudun içinde doğru yolu bulması, akyuvar saldırılarından korunması, minnacık canlılara dönüşen ekibin kulak zarının oluşturacağı ses dalgasıyla bile ölebileceği gibi müthiş öngörüler var. 

Ben yine çok sevdim ve Isaac Asimov okumalarım devam edecek. Siz de denemek istiyorsanız ve daha önce hiç Asimov okumamışsanız 224 sayfalık bu kitaptan başlayabilirsiniz.

Sevgiyle kalın...  

Isaac Asimov yolculuğuma verdiğim uzun  bir aradan sonra tekrar dönme kararı aldım. 1920 de Rusya'da doğmuş olmasına rağmen (neden...

Dünya'yı Yeniden Tasarlamak: The 100


İnsanoğlunun yönettiği bir Dünya ancak bu kadar olur. Her yerde nükleer santraller, kimyasal silahlar, savaşlar ve sonu gelmez iktidar mücadeleleri... Her milletin kendini düşündüğü, başkasına yaşama hakkı tanımadığı Dünya da beklenen son nükleer kıyametle gerçekleşir. Yeryüzünün bir kısmında yaşam biterken tüm medeniyetler de çöker. Bu sırada uzayda bulunan ve yeryüzüne dönme umudu kalmayan 12 uzay yaşam istasyonu birleşerek Ark istasyonunu oluştururlar. 400 kişi ile başladıkları yaşam mücadelesi aradan geçen 97 yılın sonunda, nüfus kontrolü ve acımasız idam cezalarına rağmen 4000'i bulur. Artık Ark istasyonunda daha fazla yaşama şansları kalmamıştır ve yaşamak için sayılarını azaltmak zorundadırlar. Mahkum olan 100 genci Dünya'ya sürgün ederek hem Dünya'nın yaşanılabilir bir yer olup olmadığını öğrenmeye hem de sayılarını azaltmaya çalışırlar.


100 genç yeryüzüne ayak bastığında radyasyondan eser kalmamıştır. Görevleri yeryüzünün yaşanılabilir bir yer olup olmadığı hakkında Ark istasyonuna bilgi vermektir. Ancak gençler kendilerini mahkum eden insanların tekrar başlarına yönetici olarak gelmeleri konusunda ayrışırlar. Bir taraftan kendi içlerinde liderlik mücadelesine girerken diğer taraftan yeryüzünde dünyalıların da yaşadığını öğrenirler. Şimdi dünyalılardan korunmak ve hayatta kalmak için birlik olmak zorundadırlar.


Dizi Kass Morgan'ın The Hundred isimli kitap serisinden uyarlanmış. Beş sezonluk dizi toplamda yetmiş bir bölümden oluşuyor ve her bölüm yaklaşık olarak kırk dakika. 

Her bölümde farklı bir heyecanı izliyor ve bir sonraki bölümü merak ederek bitiriyoruz. Verilmek zorunda olunan acımasız kararlar, fikir ayrılıkları, iyi insan olmak ile doğru karar verme konusundaki ikilem, kendi halkın ile doğru olan arasındaki sıkışmışlık ve intikam hırsı dizinin genel teması. Bunların yanında bu günkü tecrübemizle Dünya'ya yeniden gelip sıfırdan başlasak, hangi sorunlarla karşılaşabileceğimizin ön görüsü yapılıyor.  


Dizi ağırlıklı olarak genç ve güzel sağlık memuru Clarke, bence daha güzel olan Raven, Bellamy ve Octavia kardeşler üzerinden ilerliyor. Ancak bu baş karakterlerin yanında fazlasıyla yardımcı hikaye ve etkileyici karakterlere sahip geniş bir oyuncu kitlesi var. 

Diz hem görselleri hem de hikayeleri ile izleyicisini etkilemeyi başarıyor. Bizim dizi sektörümüze göre fazlasıyla üst düzey olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Ancak şiddet içerikli olduğunu da belirteyim. 


Artık bizim diziler beni sarmıyor farklı hikayeler izlemek istiyorum diyenlerdenseniz mutlaka göz atmalısınız.

Keyifli seyirler.

İnsanoğlunun yönettiği bir Dünya ancak bu kadar olur. Her yerde nükleer santraller, kimyasal silahlar, savaşlar ve sonu gelmez iktidar...

Aziz Ayyaşın Efsanesi - Joseph Roth


Sokakta yaşayan insanlar vardır. Bulduklarıyla karnını doyurur, ev edindiği köprü altlarında gazeteleri yorgan yapıp uyurlar. Kahramanımız Andreas'ta bunlardan biridir. Orta yaşı geçkin ve hayattan beklentisi kalmayanlardan. Paris'te yaşıyor yaşamasına ama banliyö denen varoşların içinde. Evsiz barksız acınacak halde. Artık amaçsızlaşan şu yalan dünya da, birbirini tekrar eden günlerin birinde tanımadığı bir adamdan iki yüz frank alır. Adamın Andreas'tan tek isteği, borcunu ödeyecek parayı biriktirdiği zaman kiliseye bağışta bulunmasıdır. Andreas o günden sonra tekrar eden mucizevimsi tesadüflerle fazlasıyla iki yüz frank'ı bulur. Kiliseye bağış yapma azminde olsa bile her seferinde bulduğu paralarla bir güzel içer. Haksızlık etmeyelim, bir kısmını da saflığından faydalanan arkadaşına kaptırır...

Yazar Joseph Roth bu kısa ve klasikleşen novellasında, aslında kendi hayatının son dönemlerini gözler önüne seriyor. Yokluk içinde kıvranırken alkolle avunan birinin bağışlanma ve huzura kavuşma arzusu...

İşte size yazarın hayatının kısa özeti...

Avusturyalı yazar Joseph Roth, 1894 yılında. Edebiyat ve felsefe öğreniminden sonra Birinci Dünya Savaşı’na katıldı. 1918 yılından itibaren önce Viyana’da, sonra Berlin’de muhabir olarak çalıştı. 1933 yılında Fransa’ya göç etti. 1939 yılında, henüz 45 yaşındayken Paris’te öldü. Joseph Roth, hayatının büyük bir bölümünü otellerde geçirdi, asla sabit bir adresi olmadı ve memleketinin Avusturya-Macaristan olduğunu, ancak bu monarşi tarihe gömüldüğünde anladı. Karısı Friedl, düğünden altı yıl sonra şizofren oldu. Roth karısının hastalığı nedeniyle ağır bir suçluluk duydu, maddi durumu giderek ümitsiz bir hal aldı. Ruhsal dengesini kaybeden ve ayyaş olan Roth, Paris’te bir yoksullar hastanesinde öldü. 1940’da karısı da, Roth’un ölümünden bir yıl sonra, akıl hastası olduğu gerekçesiyle Naziler tarafından öldürüldü.

Seksen sayfalık bu kısa öyküyü seveceğinizi düşünüyorum.

Keyifli okumalar...

Joseph Roth, Almancanın en değerli yazarlarından. Aziz Ayyaşın Efsanesi de kuşkusuz kendisinin en önemli yapıtlarından. Bir klasik ama bir çok özelliğiyle günümüzde de yeni bir küçük roman. Ölmeden önce, "Vasiyetimdir," dediği bu kitap, acı dolu son yıllarının bir özeti. İroni yüklü, hüzünlü, sizi hüzünle gülümsetecek bu edebiyat efsanesi.
(Tanıtım Bülteninden)

Sayfa Sayısı: 80 

Sokakta yaşayan insanlar vardır. Bulduklarıyla karnını doyurur, ev edindiği köprü altlarında gazeteleri yorgan yapıp uyurlar. Kahraman...

Konuk Kaplan - P'u Sung Ling


"Her büyük yazar işe iyi bir okur olmakla başlar ve yıllar geçtikçe, tercih ettiği ya da dışladığı kitaplarla kendine kişisel bir kitaplık yaratır." Kitabın editörü, obur okur olarak tanımladığı Arjantinli yazar Jorge Luis Borges'in kitaplığını anlatabilmek için böyle bir giriş yapıyor. Editörün anlattığına göre yazar Borges, Buenos Aires'teki kütüphanenin başkanı olduğu dönemde eline geçen fırsatı iyi değerlendirerek kendi kişisel kitaplığını oluşturmuş. (Bir söylentiye göre dünyanın hiç bir yerinde bulunmayan kitaplar varmış bu kütüphanede.) Daha sonra da özel kitaplığını, 1975 ile 1985 yılları arasında otuz kitap halinde Babil Kitaplığı adıyla paylaşmış. 

Konuk Kaplan ise işte bu Babil Kitaplığı serisinin ilk kitabı oluyor. Kitaptaki ilk on dört öykü yazar P'u Sung Ling' in yazdığı Liao-Chai isimli kitaptan alınıyor. P'u Sung Ling'in de ilginç bir hikayesi var. 17. yüzyılda yaşayan ve hakkında fazlaca bilgi bulunmayan yazar, 1651 yılında edebiyat uzmanlık sınavına giriyor ama kazanamıyor. Sonrasında ise kendini fantastik öyküleri yazmaya adıyor. Öykülerinde insanlar ölüyor tekrar diriliyor, kesik başlar dikiliyor, birileri intikam için kaplana dönüşüyor, tanrılar ölümlülerle görüşüp onlara süre veriyor. Anlayacağınız inanılması imkansız şeyler. Ancak yazar öykülerini bir tanıdığın arkadaşının başından geçmiş havasıyla anlattığı için olsa gerek, bu anlatılar Çin'in Bin Bir Gece Masalları oluyor. Durumu yazar Jorge Luis Borges "Bugüne dek yeryüzünde Çin kadar batıl inançları güçlü bir başka ülke daha var olmamıştır." sözüyle özetliyor. 

Kitapta bulunan son iki öykü ise Borges'in neredeyse sonu gelmeyecek kadar uzun olarak tanımladığı Kırmızı Köşk Düşleri romanından. Bu romanın yazar ya da yazarları bile bilinmiyormuş. Ancak kurgusal dramatik eserleri alt edebiyat türü olarak kabul eden Çin'in en ünlü eserlerindenmiş. Romanda bulunan dört yüz yirmi bir karakterin yüz seksen dokuzunu kadınlar, iki yüz otuz ikisini de erkekler oluşturuyormuş. Bu eserin tamamını çevirisi düşünülmemiş bile ama çevrilseymiş bir milyon kelime ve üç bin sayfadan oluşurmuş. 

Fantastik edebiyat türünü sever misiniz bilmiyorum ama sizleri yormayacağını düşündüğüm esere bir göz atmanızı öneririm.

Sevgiyle kalın.

“Düşlerin ya da daha yerinde bir deyişle, kâbuslara özgü dehliz ve labirentlerin krallığı: Yaşama geri dönen ölüler, aniden kaplana dönüşen yabancı bir ziyaretçi, aslında yeşil suratlı bir şeytanın üzerindeki kürkten başka bir şey olmayan çok güzel bir genç kız. P’u Sung-ling’in öykülerinden oluşan bu kitaba, onlar kadar şaşırtıcı ve umutsuz iki öykü daha ekledik. Yazarı büyük bir olasılıkla Cao Xueqin olan Kırmızı Köşk Düşleri XVIII. yüzyılda yazılmıştır. ‘Pao-Yu’nun düşü’, Lewis Carroll’ın Alice Harikalar Diyarında adlı yapıtında Alice ile Kırmızı Kralın birbirlerini düşledikleri bölümün ön anlatımıdır. Başlığı erotik bir eğretileme olan ‘Ay ve Rüzgâr Aynası’ ise belki de yazın sanatında tek başına duyulan cinsel hazzın onurlu ve kederli biçimde işlendiği tek anlatıdır.” -Jorge Luis Borges-
(Tanıtım Bülteninden)
Sayfa Sayısı : 96

"Her büyük yazar işe iyi bir okur olmakla başlar ve yıllar geçtikçe, tercih ettiği ya da dışladığı kitaplarla kendine kişisel bir...

Denemeler - Francis Bacon


Yazarın fikirlerinden ya da hangi konular üzerine kafa yorduğundan bahsetmeden önce hayatını irdelemenin kitaba daha fazla değer katacağından eminim. Bu nedenle gelin kısaca Francis Bacon'un hayatına bir göz atalım.  

İngiliz yazar şu yalan dünya ya şanslı gelen tiplerden. Babası İngiliz Kraliçesi 1. Elizabet'in adalet bakanı. Bu nedenle geleceği parlak görülen Francis, iyi okullarda eğitim alır ve ilerleyen zamanda babası gibi büyük mevkilere gelmesi beklenir. Ancak işler tahmin ettiği gibi olmaz. Kendisi Fransa'da hukuk eğitimi alırken babası beklenmedik şekilde ölür. Francis beş parasız İngiltere'ye dönmek zorunda kalır. Devlet kademesinin yüksek mevkilerinde olan bir akrabasının (yanlış hatırlamıyorsam bu zat amcası) yardımıyla mevki sahibi olmayı bekler. Ancak işler yine ters gider ve bu akraba kendi yavrucuğuna yol açmak için Francis'in önünü keser.  Pes etmeyen yazar hırsıyla kısa sürede İngiliz parlamentosuna seçilir. 1. Elizabet'in ölümünden sonra yerine geçen 1.James zamanında ise bahtı tamamen açılır. Önce sir (şövalye) unvanı alır sonrasında ise İngiltere baş yargıcı olarak kariyerinin zirvesine ulaşır. Ancak zirve tehlikelidir. Francis'de devletin her kademesindeki görevliler gibi sağdan soldan hediye almaya başlar. Bir süre sonra da rüşvet almaktan yargılanır, hapis cezası alır. Ancak kısa bir süre yattıktan sonra çıkar. Bu olay onun kariyerinin sonu olur. Artık kendini yazmaya adar.

İşte böyle çalkantılı bir hayatın ürünü Denemeler. İlk olarak 1597 yılında basılmış. Yani babasının ölümünden sonra hırsıyla parlamentoya seçildiği dönemlere rastlıyor.  Buradaki devlet adamlığı ve yüksek mevki durumu haliyle düşüncelerine de sirayet ediyor. Öyle ki bir çok konudaki fikirleri kesin yargılardan oluşuyor. Ben böyle düşünüyorum demek yerine, "insan gelecekte zorluk çekmek istemiyorsa aylık kazancının en fazla yarısını, zengin olmak istiyorsa üçte birini harcamalıdır" diyerek son noktayı koyuyor. Sonra yargıçların, komutanların hatta prenslerin nasıl davranması gerektiği konusunda yargılarda bulunuyor. Bir çok devlet ve yönetici hakkındaki bilgisini kendi fikirlerini örneklemek için kullanıyor.  

Sonuç olarak, dostluk, siyaset, psikoloji ve inanç gibi konular başta olmak üzere bir çok konuyu içren kitabın okurunu etkileyeceğini düşünüyorum.

Sevgiyle kalın...

Tanıtım bülteninden...

Sir Francis Bacon (1561-1626), zenginlik ile yoksulluk, ün ile düşüş, tutarlılık ile tutarsızlık, akıl ile boş inanç arasında dalgalanan bir çağda yaşadı.Bacon'ın yetenekleri, ilgilerindeki evrensellik, düşüncesindeki esneklik, araştırıcılık, çağının pek az kişisinde vardır. Geçmiş gelenekleri ve yöntemleri tanır, çoğunu benimser, ama bununla kalmaz, o geleneklerle yöntemlerin hepsini umulmadık yeni gözlemlerle, kökten değişikliklerle aşmasını da bilir.Bacon, Denemeler'inde, değişik alanlardan edindiği gözlemler ve deneylere dayanarak kurduğu bilgelik ile "deneme"nin isim babası Montaigne'den ayrılır. O, Montaigne gibi kendi benliğini anlatmaz, yaşama uygulanabilecek bir bilgelik ortaya koyar. Bunu yaparken yarattığı zengin imgelerle bir dil ustası olduğunu da kanıtlar. Baronluğu ve Vikontluğu unutulsa da, Bacon'ın yazarlığı dört yüz yıldır hâlâ taze.


Sayfa Sayısı: 228

Yazarın fikirlerinden ya da hangi konular üzerine kafa yorduğundan bahsetmeden önce hayatını irdelemenin kitaba daha fazla değer katac...

Yeryüzüne Dayanabilmek İçin - Tezer Özlü


Melankoliyle bezeli özgürlükçü bir yazardır Tezer Özlü. Öyle ki Kafka, Svevo ile Pavese'nin yaşadığı yerleri görebilmek için otostopla 700 km'lik Avrupa yolculuğu yapacak kadar cesur, kısa hayatına üç evlilik sığdıracak kadar özgürlükçü, Stefan Zweig ve genç eşinin intiharına övgüler yağdıracak kadar melankoliktir. Tüm bunların yanında bir kaç kez intiharı deneyecek kadar da bunalımlıdır.


Tezer Özlü, Avrupa da yaşadığı dönemde çevirmenlik yapmanın yanı sıra sanatsal faaliyetlerin de sıkı takipçisi olmuştur. Bu dönemde özellikle Almanya da gerçekleştirilen film festivallerini takip eder. Gösterimlerdeki filmleri, yönetmenleri ve yazarları bir bir irdeler. Kimini sıkıcı bulur, bazı ödülleri de siyasi. Beğendikleri de olur elbette. Hatta ödül alan Türk filmleriyle gururlanır. Tüm bu gözlemlerini ve hissettiklerini kaleme alarak Türkiye'de ki çeşitli gazete ve dergilere gönderir. Ölümünden sonra ise bu köşe yazıları, içeriğindeki bir makalenin başlığı kullanılarak "Yeryüzüne Dayanabilmek İçin" adıyla kitaplaştırılır.


Eser, Özlü' nün sanatsal birikimini, eleştirel yönünü ve samimiyetini görmemiz bakımından önemlidir.  Eleştiri işte böyle yapılmalı dedirtecek kadar da imrendiricidir. 

Ben köşe yazılarından derleme bu kitabı okurken zevk aldım. Umarım sizler de beğenirsiniz. 

Keyifli okumalar.

Neden yazılır? Dünya acılı olduğu için yazılır. Duygular taştığı için yazılır. İnsanın kendi zavallılığından sıyrılması çok güç bir işlemdir. Ama insan bir kez bu zavallılıktan sıyrılmayagörsün, o zaman yaşamı kendi egemenliği altına alabilir. İşte böylesi bir egemenliği bir iki kişiye daha anlatmak için yazı yazılır. (Ya da kendi kendine kanıtlamak için). Çünkü, insanın kişisel özgürlüğü, kendi dünyasına egemen olmasıyla başlar.

Tezer Özlü'nün yurtdışındayken Türkiye'deki dergilere yazdığı, dünya edebiyatıyla, sinema ve tiyatroyla kurduğu ilişkiyi kendi edebiyatı içinden yorumladığı yazılardan oluşan Yeryüzüne Dayanabilmek İçin, yazarın iç dünyasını takip eden tutkun okurlar için yeni bir ışık sağlıyor. Çocukluğun Soğuk Geceleri ve Yaşamın Ucuna Yolculuk'un yazarından yine yaşamla ve ölümle hesaplaşan yazılar...
(Tanıtım Bülteninden)


Sayfa Sayısı: 168

Melankoliyle bezeli özgürlükçü bir yazardır Tezer Özlü. Öyle ki Kafka, Svevo ile Pavese'nin yaşadığı yerleri görebilmek için otost...