Üçüncü Dalga

Kitabın arka kapağının daha ilk cümlesinde yazar Alvin Toffler için önde gelen yönetim ve gelecek bilimcileri arasında olduğu gibi oldukça iddialı bir giriş yapılmış. Ayrıca yazarın farklı ülkelerden çok fazla kitap, gazete, dergi ve rapor okuduğu ayrıca başbakanlar, generaller, şirket yöneticileriyle yaptığı görüşmeler sonucunda ortaya koyduğu tespitlerin kitabın içeriğinde yer aldığı belirtilmiş...


Yazarımız insanlığı toplum yaşantısı ve yönetimi tarihini üç parçaya bölüyor ve her birine de dalga ismini veriyor. İlk dalga da avcı toplayıcı ve ilk tarım toplumlarını ele alıyor. Bu dönemde insanlık tüketmek için yani ihtiyacı olanı üretme gayretiyle çalışıyor. Zamanla kendisi için ürettiği şeyleri takas ederek ihtiyaç çeşitliliğini karşılamayı öğreniyor ve daha fazla üreterek daha çok kazanmanın yolunu açıyor.


Kazanmak için üretmeye başlayan insanoğlu artık ihtiyacı olanı üretmeyi ikinci plana atıyor. Başkalarının ihtiyaçlarını üreterek, ihtiyacı olanı satın almayı öğreniyor. İşte bu aşamada sanayi devrimi gerçekleşiyor ve birinci dalgadaki yaşam anlayışını bir kenara itiyor. Önce her işçiye işin tamamını yaptırmak yerine işi parçalara bölüp her parça için farklı işçi grubu görevlendirmenin üretimi hızlandırdığını fark ediyorlar. Sonrasında da bu parçalardan bazılarını insansız makinelerin de yapabildiğini görüyorlar ve insanlarla makineleri senkronize çalıştırmaya başlıyorlar. Böylece zaman ve mesai kavramı hayatımızın en önemli parçası haline geliyor. Sistem oturdukça hem iş alanlarında hem de toplumun günlük yaşamında neye ihtiyaç duyacağını anlatan uzmanlar oluşmaya başlıyor. Aslında daha çok kazanma dolayısıyla daha çok üretme isteği beraberinde sadece ekonomiyi değil tüm hayatı etkiliyor.


Yazar ikinci dalganın oluşturduğu kapitalist sistemin de hızla dünyayı tükettiği ve çökmek üzere olduğuna inanıyor. Yerini tüketicilerin tekrar üretime katılabileceği yeni bir sistemin alacağına inanıyor. Aslında kısmen de üçüncü dalganın kendini hissettirdiğini düşünüyor. İnsanların kurulu mobilya almak yerine mobilya parçalarının ve cıvatalarının satıldığı paketleri tercih ederek kullanım kılavuzuna göre evde kendilerinin kurmasını buna örnek gösteriyor. Mobilya şirketinin kullanıcıyı da üretime katarak hem aidiyet hissi oluşturduğunu hem de maliyeti düşürdüğünü savunuyor. Bunun dışında bir çok işin evden yapılabileceği veya farklı zamanlarda işe gidilerek yapılabileceğini savunarak trafik sorununun da ortadan kalkacağı öngörüsünde bulunuyor.


Beni fazlasıyla etkileyen kitap ilk olarak 1980 yılında yayımlanmış. Kırk yılı aşkın süre geçmesine rağmen halen tavsiyeler listesinde yerini alması ilginç gelebilir. Ama bunun nedenini kitabı okudukça daha iyi anlıyorsunuz. Kesinlikle okurunun ufkunu açanlardan... 

Abdullah ÖZER
Abdullah ÖZER

Okumayı ve izlemeyi sever, yazmanın ise insana inanılmaz bir derinlik kattığına inanır. Çay vazgeçilmezidir. 90 ların müzikleriyle mest olur hatta kendinden geçer.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder