Albert Camus'un Sıkıyönetimi


Oyun okuru olmak ayrı bir meziyet sanki. Eserin başında oyuncular tanımlanıyor, kıyafetler ve mekan betimlendikten sonra da perde açılıyor. Her perde sonrası sahne yazar tarafından tekrar betimleniyor ve diyalog okuru zihinsel bir tiyatro oyununun içinde buluyor kendini. 


Tam benlik değil sanki. Kitap karakterlerini hayalimde canlandırarak öykünün içine akıp gitmek yerine kıyafetlerine kadar bana tarif edilen birini hayal etmek, yazarın zihnine girmeye çalışmak gibi geliyor. Hele yabancı bir yazarın yıllar öncesine dayanan ve bana çok uzak bir kültürü betimlemesini canlandırmak, puslu bir sahneden öteye gidemiyor.  


Hikayenin içine giremeyen seyirci gibi kalsam da Albert Camus'un asırlar öncesini anlatan Sıkıyönetimi günümüze ışık tutan bir güncelliğe sahip. 1346 da ortaya çıkan ve 75 ile 200 milyon insanın ölümüne neden olduğu tahmin edilen hıyarcıklı veba, kara veba ya da kara ölüm olarak bilinen tarihin en ölümcül salgınını konu alıyor. Salgın bahanesiyle yöneticilerin sadece savaş ortamında alınabilecek tedbirleri yönetmeliklerle insanlara dayatması, halkın saplantılı inançları, elit kesimin bir anda kendini halktan soyutlayarak veba sonrası yine halkın efendisi olmak için gelmeleri gibi çıkarımları var. Anlayacağınız üstü kapalı derin mesajlar içeriyor.


Bir kez de oyununu izlemek lazım...

Abdullah ÖZER
Abdullah ÖZER

Okumayı ve izlemeyi sever, yazmanın ise insana inanılmaz bir derinlik kattığına inanır. Çay vazgeçilmezidir. 90 ların müzikleriyle mest olur hatta kendinden geçer.

2 yorum:

  1. ben aşırı severim tiyatro okumayı sahneyi gözümde canlandırır oyuncuların sesini değiştirp içimden öyle okurum

    YanıtlaSil