Dışarıdan bakıldığında mükemmel görünen, medeniyetin beşiği sayılan ülkeler vardır. İnsanlarının birey olarak söz sahibi olmasıyla, özgür düşünceleriyle ve hayat standartlarının yüksek olmasıyla ön plana çıkarlar. Bu tanımlamalardan aklınıza hangi ülke ya da ülkeler geldi bilemiyorum ama ben üzerinde güneş batmayan ülke olarak tanımlanan İngiltere'den bahsediyorum
Peki gerçekten bir ülke her kesimiyle mutlu, mesut ve ferah yaşayabilir mi?
Amerikalı yazar Jack London, 1902 yılında bizim gibi bu sorunun cevabını aramak için yollara düşmüş. Amerikan Büyükelçiliğinin uyarılarına rağmen tüm şekli şartları yerine getirerek gözlem yapmak üzere Londra'nın doğusuna gitmiş. Burada yaptığı gözlemleri de Uçurum İnsanları kitabıyla okuyucusuna aktarmış.
Anlattıkları dudak uçuklatacak kadar vahim. İnsanlar sefaletin dibini yaşıyor. Bir çoğunun barınacak evi yok ve sokakta uyumalarına polis izin vermiyor. Bir yardım kuruluşunun ücretsiz çalışma karşılığında üç günlük barınak ve yemek sağladığı Düşkünler Evi'ne yerleşmek bile imkansız. Dikkat edin, emeklerinin karşılığını yatak ve yemek olarak alıyorlar yani ceplerine beş kuruş para girmiyor. Dışarıda ise durum daha vahim. Aldıkları haftalık, 4 kişilik bir ailenin yemek ihtiyacını bile tam anlamıyla karşılamıyor. Yetersiz beslenmenin yanında hasta olma, giyim kuşam gereksinimleri gibi giderlere yer yok. Bunun için, insanlar kiraladıkları odaların yarısına başka bir kiracı buluyorlar. Yetmiyor yataklarına hatta yataklarının altlarına da kiracılar bularak dönüşümlü uyumak zorunda kalıyorlar...
Güneşin batmadığı ülkenin doğu yakasında hayatta kalmaya çalışan, yok sayılan insanların durumundan kısmen de olsa bahsettim. Ama asıl tespitler kitabın sonuna doğru geliyor. Zaten kıt kanaat geçinen insanların neden tasarruf edemeyeceği, zor şartların insanlık onurunu nasıl zedelediği, verimi nasıl düşürdüğü, hükumet politikalarının temelsizliği ve adaletsizliği tüm çıplaklığı ile okurun gözüne sokuluyor.
Sonuç olarak İngiltere örneğinden yola çıkarak, tüm ülkelerin karanlık arka sokaklarında yaşayan, adeta halının altına süpürülen, yok sayılan, toplumun gözünden kaçırılan Uçurum İnsanları'nı görmek isteyenler için mutlaka okunması gereken bir kitap. Ben Blogsözlük kitap okuma grubunun tavsiyesi üzerine okudum. Sizlere de tavsiye ederim.
Sevgiyle kalın...
Tanıtım Bülteninden
Uçurum İnsanları üzerinde güneş batmayan ülke olarak bilinen İngiliz İmparatorluğu'nun karanlık yüzüne dair birinci elden bir tanıklık...Jack London 1902 yılında, birkaç aylığına şehrin yoksul semtlerinden Doğu Yakası'nda yaşamak üzere Londra'ya gelir ve halktan biri gibi zaman geçirir. Burada, işçi hareketinin büyük bedeller pahasına kazandığı hakların hiçe sayıldığı bir ortamla, insan onuruna yakışmayan büyük bir fakirlik ve sefaletle karşılaşır. Karnını doyurmak için kaldırımda bulduğu meyve çöplerini yiyen aç insanlar, hastalıkların ve pisliğin kol gezdiği sokaklarda uyuyan evsizler, başıboş bırakılmış bitkin ve sahipsiz çocuklar, hepsi dehşet verici bir çukurun içine düşmüş gibidir. İlk sayfasından itibaren okuru içine çeken Uçurum İnsanları, zenginlik ve refahın gerisindeki yoksulluğu doğrudan ve çarpıcı gözlemlerle anlatıyor. "Başka hiçbir kitabım için yoksulların ekonomik açıdan aşağılanmasını inceleyen Uçurum İnsanları kadar kalp ağrısı çekip gözyaşı dökmedim."Jack LondonSayfa Sayısı: 222
Tanıtım yazınız ilgimi çekti, merak etmedim değil yani aklımın bir köşesine yer ettim. Paylaşımınız için teşekkür ederim ... Selam ve Dua ile...
YanıtlaSilUmarım okuma fırsatı bulursunuz...
SilGeorge orwell paris ve londrada beş parasız.... Tam da böyle bir kitap ben de ondan çok etkilenmiştim, yazısı car blogumda müsait olunca bir göz at istersen... sefaleti her hücremde hissettiğim bir kitaptı çünkü bunu da not aldim
YanıtlaSilTabi ki okurum yazını. Haber verdiğin için teşekkür ederim
SilGeorge Orwell'in bu kitabını duymamıştım. Ben de bi inceleyeceğim. Merak ettim.
SilMedeniyetten haberi olmayan ülkelerin medeniyet dersleri vermesine üzülüyorum adaşım..
YanıtlaSilMedeniyet dinamik bir kavram olmaya başladı dünya üzerinde...Oysa medeniyet hümanizmin ta kendisi değil mi?
Barış değil mi?
Sevgi değil mi?
İnsan değil mi?
Çok güzel tespit, yorumunu ayakta alkışlıyorum adaşım 👏👏👏
SilBende kitabı bitirmek üzereyim. Oldukça ilgi çekici geldiğini söyleyebilirim.
YanıtlaSilSenin blogsözlukteki asgari üçretin 2020 tl olması başlığındaki yorumun kitabın özeti olmuş aslinda. Okumadan özetlemekte ayri bir yetenek ha :))
SilAcı gerçeklerin farkında olma durumu diyelim biz ona :)
SilJack London u cok severek ojurdum. Bu kitabi da cok güzeldir 😊
YanıtlaSilOkuduğum ilk Jack London kitabıydı. Bunu beğendim ama sizin beğeniniz de benim referansım olsun. Diğer kitaplarına bakarım artık :)
Silsitenizi önceden de takip ediyordum ama İnsanaDavet sitesinde linkinizi görünce yorum atmak istedim sitenizi seviyorum başarılar dilerim :) kendi siteme de beklerim. https://konuloji.blogspot.com
YanıtlaSilTeşekkür ederim. Blogunuza geri dönüş yaptım :)
SilJack London'un birkaç kitabını çok gençken okumuştum ama bunu bilmiyordum, not ettim teşekkürler:)
YanıtlaSilSeveceğinizden eminim ve yorumunuzu bekliyorum Gül hanım :)
Sil