Sanırım Büyükşehirde yaşamayı yeni yeni öğreniyorum. Öyle hemen 5 dk da evine gidemiyorsun mesela. Sadece işe gitmek trafiğin tıkanık olmadığı günlerde bile yaklaşık 1 saat. Sonra ilk bakışta zaman kaybı olarak görünen, serviste geçen bu 2 saatinde değerlendirilebileceğini öğreniyorsun. Sosyal medyayı ve gazete manşetlerini takip edebiliyor yada havandaysan açıp kitabını okuyabiliyorsun. Hele benim gibi neredeyse herkesin uyukladığı bir servisi kullanıyorsan, o koltuk kendinle baş başa kalabildiğin paha biçilmez mekana dönüşüveriyor.
İşte böyle bir ortamda, bu sene servis koltuğunda bitirdiğim 2. kitap. Eeee Samipaşazade Sezai taaaaa 1888'de yazmış bende taa 2008 de kampanyadan almışım. Kitap MEB tarafından Ortaöğretim kurumları için hazırlanan 100 Temel Eser kategorisinde oluğundan olsa gerek bu güne kadar elime yakıştıramamışım. Neyse...
Roman, ana kucağından zorla koparılan ve bir gemi ile İstanbul'a getirilerek köle olarak satılan Çerkeş kızı Dilber'i anlatıyor. Kitap temel olarak esareti işlese de sonlara doğru satıldığı ve zindan hayatı yaşadığı konakların birinde, konağın oğlu Celal Bey'in kendisine aşık olması ve Celal'in ailesinin Dilber'i bilinmeze göndermesiyle aşk romanına dönüşüyor. Sonunda da Dilber en son kaldığı zindan dan kendisine aşık -benim kim olduğunu anlayamadığım- bir zat tarafından kurtarılıyor ancak İstanbul yolunda ümidini kaybediyor ve bir nehre kendini atarak öldürüyor.
Kitap Türk Edebiyatında Romantizmden Realizm' e geçiş eseri olarak da kabul ediliyormuş. Belki de Temel Eser kabul edilmesinin nedeni budur...
Bu arada Sergüzeşt macera anlamına gelmekteymiş...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder