Daha önce kendini bu kadar tekrar eden bir roman daha okumamıştım. Belki de yazımın sonunda varmam gereken yargımı karadenizli gibi en başta söylememi yadırgamış olabilirsiniz. Ama bu yazıyı sonuna kadar okumayı başarırsanız beni anlayışla karşılayacağınızdan eminim.
Konumuz şöyle. 1960 ların yıldızı Marilyn Monreo 1962 yılının 4 Ağustosu 5 Ağustosa bağlayan gecesi, Los Angeles' deki Beşinci Helena Çıkmazı 12305 numaralı evinde ölür. Olay bir kaç gün içerisinde intihar olarak kayıtlara geçirilerek kapatılır. Ancak Marilyn Monreo sıradan bir yıldız değildir. Dönemin ABD başkanı J.F. Kennedy ve kardeşi aynı zamanda dönemin Adalet Bakanı olan Robert Kennedy ile ilişki yaşamaktadır. Yaşadıklarını da kırmızı kaplı günlüğüne yazmaktadır. Olay yerine ilk giden deneyimli çavuş Clemmons' un ilk izlenimi olayın cinayet olduğu yönündedir. Çavuş olay yerine vardığında cesedin başında Marilyn Monreo' nun iki özel doktoru da bulunmaktadır ve ceset katılaşmıştır. Bu da ölüm olayının 4-5 saat kadar önce gerçekleştiğini, dolayısıyla polise geç haber verildiğini göstermektedir. Ayrıca Marilyn' in yardımcısı Murrey evin içinde sürekli temizlik yapmakta ve çamaşır makinesinde bir şeyler yıkamaktadır. Otopsisini yapan doktor' da açıklamalarında, intihar olayının hap içerek gerçekleşmesinin mümkün olmadığını, bu kadar hap içen birinin midesinde kapsül jelatini bulunması gerektiğini, ilacın şırınga ile verilmesi durumunda da kişinin ölümünün ani gerçekleşeceğini ama karaciğerde tahribat olmasının bu ihtimali de ortadan kaldırdığını, çeşitli organlardan aldığı parçaları incelenmek üzere patolojiye gönderdiğini ancak bu parçaların kaybolduğunu belirtir.
J.F Kennedy' nin ölümü de muammadır. Dallast' da üstü açık arabayla halkı selamlarken 4-5 el silah sesinden sonra başından vurularak öldürülür. O günün silah teknolojisiyle 5 saniye içinde bir kişinin bu suikastı gerçekleştiremeyeceği öngörülmesine rağmen kısa bir süre sonra Lee Harvay Oswald isimli biri tutuklanır. Bu şahıs masum olduğunu söylemesine rağmen iki gün sonra daha mahkemeye çıkmadan onlarca FBI ajanı arasındayken Jack Rubby isimli biri tarafından öldürülür. Daha sonra olayı FBI ile birlikte araştıran Warren komisyonu Kennedy' i Lee Harvay Oswald' ın öldürdüğüne karar verir. J.F Kennedy' nin cesedinin de aynı tarihlerde başından vurularak öldürülen polis memuru Tippit' in cesediyle değiştirildiğine yönünde şüpheler var. Tabi ki J.F.Kennedy' i öldüren mermilerin hiç bir zaman bulunamadığını da eklemeye gerek yok sanırım.
 |
Polis Memuru Tippit ile J.F.Kenedy benzerliği |
Bir süre sonra da başkanlık yarışının güçlü adaylarından Robert Kennedy' de Los Angeles' de bulunan Ambassador otelde suikastle öldürülür.
 |
Vurulma anından hemen sonra Robert F. Kennedy |
Yazarımızın ele aldığı hikayemiz özetle yukarıda anlatıldığı gibi. O dönemi yaşayanlar ve meraklıları için nefes kesen, bilinmezlerle dolu olaylar örgüsü...
Romanda ise bize olayları Marilyn Monreo hayranı bir bayan anlatıyor. Anlatıcı hakkında başka da bir şey bilmiyoruz. Bir gece evinde tv izlerken canlı yayımlanan -yazar burada isim vermiyor ama bariz belli- Seba Tümer'in programında Marilyn Monreo' yu görüyor. Marilyn o dönemde yaşadıklarını kısaca anlatıyor ama kendi ölümü hakkında açıklamada bulunmuyor. Sonra aynı şekilde o dönemde yaşamış Marilyn'in yardımcısı Murrey, dahiliye doktoru, psikologu, J.F.Kennedy, Robert Kennedy, Çavuş Clemmons, otopsisini yapan doktor, olayı araştıran savcı teker teker canlı yayına çıkarak o dönemde yaşadıklarını anlatıyor. Sonra aynı kişileri yazarımız yine isim vermiyor ama Okan Bayülgen' in programında olayları aynen anlatırken tekrar okuyoruz. Sonra anlatıcımız tesadüfen Ankara' da ivedik caddesi 7 numarada oturan, Marilyn Monreo ya tıpa tıp benzeyen ve Ulus'da bir gazinoda şarkıcılık yapan Meryem le tanışır. Meryem' in yardımcısı Huriye hanımda Marilyn Monreo nun yardımcısı Murrey' e tıpa tıp benzemektedir. Anlatıcının izleyemediği ama Meryem' in izlediği bir sabah programında da aynı konular işlenmektedir. Bir kez de Meryem' den dinliyoruz yaşananları. Daha bitmedi. Ankara' daki Kennedy caddesinin köşesindeki Kennedy takside çalışan şoför İsmail var. O da anlatıcımızdan aldığı kitapları okuyarak o dönemi hem öğreniyor hem de yorumluyor. Bu sırada bizde aynı şeyleri tekrar okuyoruz. Biraz sabır, daha bitmedi. Anlatıcımız bir sahaftan o dönemin magazin dergilerini alırken, dergileri sahafa satan ve ismin saklayan adamla Çukurambar'daki Seni Seviyorum pastanesinde buluşurlar ve bir kezde orada konuşurlar. Sonra bir gün Çavuş Clemmons bir intihar olayı için İvedik Ceddesi 7 numaraya gelmesi gerektiği yönünde ihbar telefonu aldığını söyleyerek çıkageliyor. O geceyi bir kezde canlı olarak yaşıyoruz.
Romanın başında konu çok güzel, bakalım yolculuğumuz nereye gidiyor beklentisiyle okumaya başladım kitapta dönüp dönüp aynı şeyleri okudum. İçim şişti yemin ediyorum. Üstelik bir sonuca da varamıyoruz. Hele kitabın sonundan bahsetmiyorum bile, okumak isteyene sürpriz olsun.
Son olarak bu kitabı iş yerimden bir arkadaşım yazarından adına imzalı almış. İki haftadır da kitabın 50. sayfasında. Şimdi her gördüğümde kitap nasıl gidiyor diye sormayı planlıyorum :))
Yazıyı buraya kadar okuyan sevgili okur, sabrından dolayı seni tebrik ediyorum. Sevgiyle kalın.
Daha önce kendini bu kadar tekrar eden bir roman daha okumamıştım. Belki de yazımın sonunda varmam gereken yargımı karadenizli gibi en...