İskender Pala günümüzün tartışmasız en etkili yazarlarından. Bunu kitaplarının çok satmasından ziyade okuyucu üzerinde bıraktığı etkisine dayanarak söylüyorum. Aslında var olan bu düşüncem OD romanını okuduktan sonra dahada perçinlendi. Yazardan bu kadar etkilenmişken arkadaşımın çekmecesinde bulduğum OD romanına da göz atmadan geçemedim. Aslında amaç kitaba bir giriş yapıp bırakmaktı ama kitabı bıraktığımda neredeyse yarılamıştım. Haliyle bitirmeden bırakmak olmazdı.
Yazarın yıllar önce okuduğum ilk romanı Babil'de Ölüm İstanbul'da Aşk da bahsettiği 'Leyla ile Mecnun' kitabıyla birlikte yüzyıllar boyunca süren dünya seyahatinde bulmuştum kendimi. İkinci okuduğum kitabı Efsane ile de Barboros olup tüm Akdeniz'de seyahat etmiştim. İskender Pala bu kez Bir 'Yunus' Romanı sloganıyla piyasaya sürdüğü OD romanında hem Yunus Emre ile hemde oğlu İsmail ile birlikte 13. yüzyılın Anadolusunda seyahate çıkarıyor bizleri.
Kitap Molla Kasım'ın eline geçen Yunus Emre şiirlerini şeriata uygun bulmayıp bir kısmını -iki bin kadar- yakmasıyla başlıyor.
Ben dervişim diyene
Bir ün edesim gelir
Tanıyuben şimdiden
Varıp yetesim gelir
Sırat kıldan incedir
Kılıçtan keskincedir
Varıp anın üstüne
Evler yapasım gelir
Altında Gayya vardır
İçi nâr ile pürdür
Varuben ol duldada
Biraz yatasım gelir
Ta'neylemen hocalar
Hatırınız hoş olsun
Varuben ol tamuda
Biraz yanasım gelir
Andan Cennete varam
Cennette Hakık görem
Huri ile gulmanı
Bir bir kucasım gelir
Derviş Yunus bu sözü
Eğri büğrü söyleme
Seni sigaya çeker
Bir Molla Kasım gelir
Ancak Molla Kasım yukarıdaki mısraları -özellikle son bölümü- okuyunca hatasını fark ediyor ve pişmanlık duyarak Yunus Emre'nin hayatını yazmaya başlıyor.
Roman bölüm bölüm ilerliyor. Bazı bölümleri Yunus Emre'nin dilinden bazı bölümleri ise oğlu İsmail'in dilinden anlamaya çalışıyoruz.
Yunus Emre'nin anlattığı bölümlerde eşi Sitare yani Elif'e duyduğu aşkı, halkı için verdiği mücadeleyi, eşi Sitarenin ölümü ve oğlunu kaybedişi, eşine duyduğu özlem, oğluna tekrar kavuşmak için verdiği mücadele, dervişlik yolunda ilerleyişi, ebedi aşkı arayışı ve kendini şiire verişi etkileyici bir dille aktarılıyor.
İsmail'in anlattığı bölümlerde ise İsmail'in Haclı şövalyesi Arn'ın eline düşüşü, Arn Ustaya yardımcı oluşu, Tanrının varlığını ve tanrıyı sorgulayışı, babasına olan kini, usta bir işkenceci oluşu, lideri olduğu çocuklar çetesiyle verdiği hayatta kalma mücadelesi ve babasıyla karşılaşmasını okuyoruz.
İskender Pala bize Yunus'un ve oğlu İsmail'in hayatını okuturken aynı zamanda 13. yüzyıl Anadolusuna ışınlıyor adeta. Hem yaşananlarla heyecanlanıyoruz hemde dönemim başrolleriyle tanışıyoruz. Yunus'u önce Aslanlı Hünkar'ın yanında uzun süre odun toplarken görüyoruz, sonra bizi Hacı Bektaş, Tapduk Emre, Mevlana ve çeşitli şehirlerde yaşayan birçok evliyayla tanıştırıyor. Sonra ara ara Moğolları -çekik gözleri- Hasan Sabbah'ın Alamutlularını, Haclı Şövalyelerini, Hırsızları Ugursuzları görüyoruz.
Kitabın ismininde etkileyici bir hikayesi var. Buyrun okuyalım;
Dağdan odun getiriyordum. Herkes ona odun diyordu; iki heceyle, OD-UN işte, ateş veren şey…Ama ben onun ilk hecesiyle ilgilendim, ateş olan kısmına, gönüllerde aşkı tutuşturan alevli kısmına, ‘OD’ a talip oldum. Herkes dağa odun için gittiğimi sanıyordu ama ben OD için gidiyordum
Bu yazıyı buraya kadar okuyacak kadar sabırlıysanız -tebrik/teşekkür ederim- tavsiyeme uyun, kitabı alın okuyun efendiler. Hatta tekrar tekrar okuyun. Beni anlayacaksınız.
İskender Palayı uzun zamandır takip etmiyordum. Hatırlattığın için teşekkür ederim. Emeğine sağlık efendim.
YanıtlaSilHatırlamanıza sevindim... Bu adam okunur hocam :)
Sil