Arabalandım :)


Neredeyse 1 aydır süren arayış sona erdi. 2004 model Fiat Albea... Ekonomimizi sarsmayacak, işimizi görebileceğimiz kısacası bize yeteceğini düşündüğümüz bir aracımız var artık.  

Bu arada Trafik sigortası mı yaptırdık yoksa başlık parası mı verdik anlayamadığım bir meblağda para gitti. Arkadaşlar 'ee öyle artık normal o para' dese de ben soyulduğumu hissettim...

Neyse... artık şoku atlattım.

Allah kaza bela vermesin...

Neredeyse 1 aydır süren arayış sona erdi. 2004 model Fiat Albea... Ekonomimizi sarsmayacak, işimizi görebileceğimiz kısacası bize yetec...

Mehmet-Tolstoy-Pişkin-İtiraf-İntihar

Hayatın insanı nelerle karşılaştıracağı hiç belli olmuyor. Beklenmedik insanlar beklenmedik kararlar alabiliyor. Kimine göre büyük bir cesaretle kimine göre ise korkakça hayata veda edip gidiyorlar. 

Meslek hayatı dolayısıyla birçok intihar vakasıyla ilgilenmiş, arkalarında bıraktıkları notları irdelemiş biriyim. Tabiki bir psikolog olarak değil ama edinimlerimden anladığım kadarıyla intihar sebepleri birkaç grupta toplanabiliyor. 

İlk olarak sevilmeme yada başarısızlık gibi toplum içerisinde kabul görememe, dışlanma ve utanç benzeri nedenlerle artık yaşamak daha zor ve katlanılamaz bir hal alıyor. İnsan bir nevi kendini gereksiz etkisiz elaman gibi görüyor. Öyle ki artık kişi tarafından ölüm yaşamaktan daha kolay algısı oluşuyor

Rastlanılan ikinci grup ise kendini sevenleri cezalandırma arzusu. Genellikle istekleriyle (sevdiğiyle evlenmesinin engellenmesi yada zorla evlendirme, okula göndermeme vb) çevresinin isteklerinin örtüşmemesi durumu. 

En ilginç grup ise Tolstoy' un itiraflarında bahsettiği ve bir kaç gün önce Mehmet Pişkin'in intihar notu videosunda anlattığı psikolojiye sahip olanlar.  Aslında başarılı ve zeki insanlar. Böyle olmasına rağmen hayat bir süre sonra monotonlaşıp anşamsızlaşıyor. Düşünün biraz... Hayatta başarılısınız, istediğiniz hedeflere bir bir ulaşıyorsunuz. Sonra yeni hedef belirleyip elde edebiliyorsunuz. Diğer taraftan sizi bekleyen ejderhanında farkındasınız. İstediğiniz kadar başarılı olun sonunda, sizin bilmediğiniz bir tarihte ve şekilde o ejderha tarafından yok edileceksiniz. Tüm kazanımlarınız bir anda anlamsızlaşacak. 'Hastalıklı Ruh' olarak tanımlanan bu duruma düşen kişi çıkış yolu bulamazsa, kendi istediği zaman ve şekilde hayatına son verme kararı aldırıyor. Bu şekilde kısır döngüden sıyrılarak anlamsızlaşan hayattan kurtulacağını düşünüyor. En farklı örneğini ise bir üniversite öğrencisinde görmüştüm. Genç defalarca sevgilisine beraber intihar etme teklifinde bulunmuş ama her seferinde engellenmiş. Sonra bu işi tek yapmaya karar veriyor. Gencin evine varıldığında odasının kapısına yapıştırlmış bir notla karşılaşılıyor. 'Polisten başkası kapıyı açmasın, kapı açıldığında oda havalandırılsın'. Kapı açılıp içeri girildiğinde tüm kapı ve pencerelerin izole edildiği ve bir merdivenin basamağında yanmaz jel folyo ve üzerinde tutuşturulmuş kömür. Ve odanın kenarında yanında agrı kesici haplar ve içki şişesi bulunan bir genç... Etrafında kendisini tanıyan insanların ve ailesinin telefon numaralarının da bulunduğu intihar notu...

Tolstoy psikologlar tarafından 'Hastalıklı Ruh' olarak tanımlanan kısır döngüden çıkmanın yolunu ise İnsan Ne ile Yaşar kitabında bir hikaye ile anlatıyor. Hikayeden kısa bir alıntı... 

.... İnsan kalbine ne hükmeder?, İnsana ne verilmemiştir? ve İnsan Ne ile Yaşar? sorularına melek İnsanın kalbine SEVGİ nin hükmettiğini, İnsana kendi ihtiyaçlarının bilgisinin verilmediğini ve İnsanın hiç bir şeyi olmasa bile Allah sevgisiyle yaşayabileceğini yani Allah sevgisi olmadan yaşayamayacağını anlar.  
Tabi ki buradan ahkam kesmek kolay ama internette gördüğüm bir yorumu Tolstoy'un ejderha benzetmesine farklı bir bakış açısı getirmiş olması nedeniyle paylaşıyorum.

Ölüm sadece intiharla vuku bulan bir şey olsaydı ancak o zaman intihar bende sükse yapardı.  Velhasıl bu haliyle intihar, tuvalete giderken yolda işemek gibi bir şey. Zerre etkilenmedim.

Rabbim herkesin yardımcısı olsun... 


Hayatın insanı nelerle karşılaştıracağı hiç belli olmuyor. Beklenmedik insanlar beklenmedik kararlar alabiliyor. Kimine göre büyük bir ce...

Kelebeğin Rüyası

Film 1940 lı yılların maden kenti Zonguldak'ta yaşayan iki genç şair Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu'nun gerçek hayat hikayesinden yola çıkıyor. 

Yılmaz Erdoğan filmi


Yeni yeni ayağa kalkmaya çalışan şehirde mükellef yasasıyla birlikte tüm köylüler çok zor şartlarda madenlerde çalışmaktadır. Genç şairlerimiz ise dönemin ince hastalığı Veremli oldukları için farklı kurumlarda memurluk yapmaktadırlar. Şiire tutkulu şairlerimiz, hem şiiri halka sevdirme çabası verirken hemde dönemin en önemli edebiyat dergisi Varlık' da şiirlerini yayımlatma hayali peşinde koşmaktadırlar. En büyük destekçileri ise o dönemde Zonguldak'ta edebiyat öğretmenliği yapan Behçet Necatiğil'dir. 

Filmimizde genç şairlerimizin aşk hayatlarına da yer verilmiş. Her iki şairinde Zonguldak'ta olduğu dönemde Muzaffer, şehre geri gelen belediye başkanının kızı Suzan' a aşık olurken Rüştü ise Verem tedavisi gördüğü hastanede tanıştığı Mediha' ya aşık olur.    

Film buruk bir tebessüm ve hüzün arasında bırakıyor insanı. Özellikle de filmin sonunda genç şairlerin hayat hikayeleri okunduğunda...

Yılmaz Erdoğan bu işi gerçekten biliyor...



Film 1940 lı yılların maden kenti Zonguldak'ta yaşayan iki genç şair Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu'nun gerçek hayat hikayesi...