Memduh Şevket Esendal - Otlakçı


İlginç bir kişilikmiş Memduh Şevket Esendal. 1883 yılında Çorlu'da çiftçi bir aileden dünyaya gelmiş. Osmanlı'nın çöküş dönemine rast gelen hayatı boyunca savaşlar nedeniyle düzenli bir eğitim alamamış. Kendi gayretleriyle Fransızca, Rusça ve Farsça öğrenmiş. Tabi ki farklı dilleri öğrenme yetisini Bakü, Tahran ve Kabil'de yaptığı elçilikler sırasında kazanmış olmalı. Ama ya boş gidip boş gelenlere ne demeli? Atatürk'ün de güvendiği biri. Öyle ki Bakü elçiliğinden döndükten sonra Bolşevik olduğu yönündeki yoğun eleştirilere rağmen, güven göstergesi olarak Tahran elçiliğine görevlendiriliyor. Sonrasında CHP genel sekreterliği, milletvekilliği derken 52 yaşına geldiğinde sadece edebiyatla ilgilenmeye başlıyor.

Hem milli mücadele içerisinde ülkeyi il il dolaşması hem de yurt dışında yaptığı görevler nedeniyle gözlem yeteneği bir hayli gelişmiş olmalı. Yani sırça köşkünde oturup halkın sorunlarını dile getiren yazarlardan olmadığı her halinden belli. Bu yeteneğini de hikayeleriyle yüzümüze ayna tutmasından anlıyoruz. İnanılmaz bir durum tespiti ve inanılmaz bir farkındalığı var...

Memduh Şevket Esendal sağlığında hikayelerini iki kitap halinde yayınlamış. Birinci ve İkinci Kitap. Yazarın ölümünden sonra Dost Yayın Evi birinci kitaba Otlakçı, ikinci kitaba ise Mendil Altında adını vererek tekrar satışa sunmuş. Esendal'ın düzenlemesinde her iki kitapta da 25 öykü bulunmaktaymış. Yapılan araştırmalarda ise yazarın 70 öyküsünün yayınlandığı tespit edilmiş ancak ailesi yazarın 163 öyküsü olduğunu söylemiş. Araştırmacılara buradan duyurulur...

Ben şimdilik Otlakçı'yı okudum. Eser 217 sayfa. Hikayeler çok kısa ve yalın bir dille yazılmış. Yazar hikayelerindeki durum tespitleriyle okurunu gülümsetirken şaşırtmayı başarıyor, hem okunmayı hem de unutulmamayı fazlasıyla hak ediyor.

Kesinlikle tavsiye ettiklerim arasındadır

İlginç bir kişilikmiş Memduh Şevket Esendal. 1883 yılında Çorlu'da çiftçi bir aileden dünyaya gelmiş. Osmanlı'nın çöküş dönemi...

Dickinson


Amerikalı şair Emily Dickinson. Kendileri 1830'da Amerika'nın Massachusetts eyaletinin Amherst kentinde doğmuş ve 1886 yılında da yine aynı yerde dünyamızdan ayrılmış. Babası ünlü bir avukat ve politikacı. Bir erkek kardeşi bir de kız kardeşi var. Ama Dickinson ailesini ölümsüzleştirmesi ailenin elitist olmasından değil Emily'in ölümünden sonra, odasındaki çekmecesinde bulunan şiirleri sayesinde gerçekleşir. 


İşte bu şairimizin hayatı, Apple Tv için kara komedi türünde dizi yapılmış. Dizi şimdilik 1 sezon ve 10 bölümden oluşuyor ama 2. sezon onayı da alınmış. Bölümler yaklaşık yarım saatlik, yani sıkmıyor.

Diziden anladığımız kadarıyla Emily doğru yerde doğru ailede ancak yanlış zamanda doğmuş. Zengin ve kültürlü bir baba, kendisine bulaşmak istemeyen kardeşler ve şato gibi bir ev. Ama işte o dönemde Amerika'da kadınların oy kullanmasını bırakın okula gitmesi bile yasak. Hele şiir yazmak ve yayınlatmak kadının haddine mi!!!


Tabi ki o dönem için de ideal kadın profili var. Emily'in annesi. Ev işlerinden çok iyi anlayan, yaptığı yemeklerle kocasına parmak ısırtan, kocasının bir dediğini iki etmeyen, aç parantez aaahhh ahh kapa parantez, düşünme gereksinimi olmayan biri. Dizinin gerçek kara komedisi işte bu kadın. Öyle güzel oynamış ki. Özellikle kocası ev işleri için ona yardımcı aldığında kendini yetersiz hissederek bunalıma girdiği sahneyi hatırladıkça gülüyorum. 

Emily ise zamanın kural tanımaz şımarık kızı. Yengesiyle lezbiyen ilişki yaşarken sonlara doğru bir de erkek sevgili yapıyor. Sık sık da at arabalı azrailli halüssinasyonlar görüyor.  Kendince eğlenceli bir tip. 


Sonuç olarak ben isyankar bir yaşama tanıklık etme, Emily'nin annesine gülme ve bölümlerin kısa olması nedeniyle sıkılmadım. Ama sakın ola siz kara komedi olduğunu aklınızdan çıkarmayın. Hele feministseniz hiç bulaşmayın. Ya da bulaşın ki kadın hakları nereden nereye gelmiş daha iyi anlaşılsın.

Amerikalı şair Emily Dickinson. Kendileri 1830'da Amerika'nın Massachusetts eyaletinin Amherst kentinde doğmuş ve 1886 yılınd...

7. Koğuştaki Mucize


Uzun zaman oldu sinemaya gitmeyeli. Hazır fırsatı yakalamışken sinemaya gitmeye karar verdik. Haliyle elimizin altındaki Recep İvedik, Naim ve 7. Koğuştaki Mucize arasında bir seçim yapmak zorunda kaldık.


Aslında 2013 Kore yapımı Hücre 7 Mucizesi filmini izlemiştim. Normalde uyarlama bir film izlemek yerine özgün bir yapım izlemeyi tercih ederim. Ama Recep İvedik baydı artık, Naim'e ise bir türlü elim gitmedi.

7. Koğuştaki Mucize özgün yapıma ana hatlarıyla sadık kalarak bolca kültürel acılarımız eklenerek uyarlanmış. Aralara serpiştirilen komedi unsurlarına bile önceki sahnelerin göz yaşları dindirilemediği için ağlayarak gülüyorsunuz. Zaten ilk yarım saatten sonra hönküre hönküre ağlayarak bitiriyorsunuz filmi. Kime kızacağınızı şaşırıyorsunuz. Herkes biraz haklı ama çoğu acımasız. Arada ezilen engelli bir baba, küçük kızı ve yaşlı nine...


Son söz olarak filmin uyarlama olduğunu bilmeyen biri, bizden bir hikaye zanneder. Öyle güzel uyarlanmış. Dönemin kurgusu, sıkı yönetim komutanı, kıyafetler ve görseller çok iyi yansıtılmış. Aras Bulut İynemli'nin oyunculuğu da baş köşeye oturmuş. Doya doya ağlamak istiyorum diyorsanız izleyin derim...

Sevgiyle kalın...  

Uzun zaman oldu sinemaya gitmeyeli. Hazır fırsatı yakalamışken sinemaya gitmeye karar verdik. Haliyle elimizin altındaki Recep İvedik,...

Eva Luna Ne Anlatıyor?


Sanırım okunacak kolay bir kitap ararken SevKOz tavsiye etmişti (kendisine teşekkür ediyorum) yazar Isabel Allende'yi. E kitap arşivimde Allende'nin Eva Luna Anlatıyor kitabını bulunca da başladım okumaya.  Çok ilginç başladı eser. Eva Luna sevgilisi Rolf Carle ile seviştikten sonra sevgilisinin isteği üzerine Binbir Gece Masalları'ndaki Şehrazad gibi anlatmaya başlıyor hikayelerini. 

Sultan, vezirine her gece bir bakire getirmesini, gece sona erince de kızın öldürülmesini buyurmuştu.Bu böylece üç yıl sürüp gitti ve kentte bu süvarinin saldırısına yarayacak genç kız kalmadı. Ama vezirin güzeller güzeli bir kızı vardı ve adı Şehrazad'dı. Ağzından bal damlayan bu kızı dinlemelere doyum olmazdı. (Binbir Gece Masalları'ndan)

Böylece anlatı, hikaye ve hikayeciliğin hayat kurtaran gücünü gözler önüne sererek başlıyor. Eva Luna peşi sıra gelen tam yirmi üç hikaye anlatılıyor. Ne yalan söyleyeyim hikayelerin çoğunun içerisine giremedim hatta anlamakta bile zorlandım. Ama bir kaç hikaye benim için çok iyiydi. Maria Sersemi ve Yargıcın Karısı ilk aklıma gelenler olsa da en iyisi Saygın Bir Aile'ydi. 

Ve sözlerinin bu anında Şehrazad tanyerinin ağardığını gördü ve sustu. (Binbir Gece Masalları'ndan)

Hikayeler bittiğinde de yine Binbir Gece Masalları'yla uğurlanıyoruz. Yazar, Şehrazad'ın kendi hayatını kurtarmak için anlattığı büyüleyici Binbir Gece Masalları'na atıf yapmakla, işte benim hikayelerim de böyle mi demek istedi yoksa Orta Çağ'da yazılmış bu muhteşem esere ekleme mi yapmak istedi bilemiyorum. Ama kısa öykülerden oluşan 253 sayfalı eseri tavsiye etmekte zorlanıyorum.

Sevgiyle kalın... 

Sanırım okunacak kolay bir kitap ararken SevKOz tavsiye etmişti (kendisine teşekkür ediyorum) yazar Isabel Allende'yi. E kitap arş...

Okunması Gereken Kitaplar Listesinden Kült Bir Kitap: Madde 22


İşte böyle başladı tüm hikaye. Amerikalı savaş pilotu Joseph Heller'in deneyimlerinden yola çıkarak savaşın saçmalığı üzerine kurguladığı ve mutlaka okunması gereken bir kitapmış Madde 22. Yazar 1953 yılında yazmaya başladığı romanı 1961 yılında yayımlamış. 2016 yılında da 50. yıl edisyonu yapılmış. Hayatta tutunmanıza yardımcı olacak kadar da etkili bir esermiş... 

Ama olmadı. Sarmadı. Tam 618 sayfa boyunca madde 22'nin saçmalığı ve savaştaki kirli çıkar ilişkileri dışında bir albesini bulamadım. Bu kısımda toplasan 50 sayfayı geçmez. 

Madde 22: Eğer biri tehlikeli savaş uçuşlarını yapmaya gönüllüyse aklını kaybettiği düşünülür ama görevlere katılmak istemediğini belirten resmi bir başvuruda bulunursa delirmediği ortaya çıkar ve böylece görevine devam etmek zorunda kalır

Geriye kalan kısımlarda kısa kısa bölümler halinde roman kahramanlarını irdeledik. Savaş subaylarının yükselme ve birbirlerinin önünü kesme çabalarını okuduk. Neden savaştığını bilmeyen adamların görevi bitirip kaçma gayretine şahit olduk. Savaşmak istemeyenlerin hasta numarasıyla hastaneye kaçışına acıdık. 

Beklediğimi bulamama rağmen kitabı bitirme inadım, kitabı sündürdükçe sündürdü. Romanda savaşan askerlerle birlikte bende bunaldım. Kitap bittiğindeyse kocaman bir ohhh çektim.

Son söz olarak benim içselleştiremediğim kitabı bir de bu blogun eleştirisinden okumanızı tavsiye ederim. Kitabı çok güzel anlamış, anlatmış ve tavsiye etmiş.

Sevgiyle kalın...

İşte böyle başladı tüm hikaye. Amerikalı savaş pilotu Joseph Heller'in deneyimlerinden yola çıkarak savaşın saçmalığı üzerine kurg...