Extremely Wicked Shockingly Evil and Vile


Ted Bundy, Amerikanın en ünlü seri katillerinden. 1974 ile 1978 yılları arasında ağına düşürdüğü otuzun üzerinde kadının ölümünden ve bir çoğunun tecavüze uğramasından sorumlu tutulur. Tüm mahkeme süresince hatta idama mahkum edildikten sonra bile suçlamaları kabul etmez. Ta ki elektrikli sandalye ile idam zamanı yaklaşana dek. Bu süreci uzatabilmek ve biraz daha hayatta kalabilmek için polise bilgi kırıntıları vermeye başlar. Ancak uzatmalı sevgilisiyle konuştuktan sonra bir anda çözülür. 


Amerikanın çeşitli bölgelerinde öldürülen otuzun üzerinde kadının katili Ted Bundy'nin yargılanma sürecini kız arkadaşı Elizabeth Kloepfer’in gözünden anlatan harika bir film Extremely Wicked Shokingly Evil and Vile. Filmin biyografik etkileyiciliğinin yanında baş rol oyuncusu Zac Efron'un, Ted Burny'e benzerliğiyle de dikkat çekici.   

Filmde Bundy'nin, Elizabeth Kloepler ile tanışma sürecini, polis tarafından yakalanmasını ve uzun süren yargılanma sürecindeki çırpınışını izliyoruz. Savunmasını oturttuğu temellerin sağlam olmasının yanında, kural tanımaz sempatikliğiyle verdiği mesajların izleyiciyi etkilediği hatta filmin sonuna kadar masumiyetine inandırdığı muhakkak. Öyle ki uzatmalı sevgilisi ile platonik aşkı da uzun süre onun masum olduğuna ve yargının çok büyük bir hata yaptığına inanıyor.


Film Bundy'nin kızları ağına nasıl düşürdüğü ve neden/nasıl öldürdüğü kısmını anlatmıyor. Neredeyse tamamen yargılama süreci üzerinde duruluyor ve aralara serpiştirilen gerçek görüntülerle de destekleniyor.  

Her ne kadar Ted Bundy'i anlatan 4 bölümlük Conversations with a Killer: The Ted Bundy Tapes dizisinin çok daha iyi olduğu eleştirileri olsa da ben filmi beğendim. Tavsiye ederim.

Ted Bundy , Amerikanın en ünlü seri katillerinden. 1974 ile 1978 yılları arasında ağına düşürdüğü otuzun üzerinde kadının ölümünden ve...

İnsan Nasıl İnsan Oldu


İnsan Dünya sahnesine ilk ne zaman çıktı? Çetin ve vahşi doğa koşullarında varlığını nasıl sürdürdü? Gezegeni hakimiyeti altına alan canlı türü olmayı nasıl başardı? Hangi gerekçelerle bir biriyle mücadele etmeye başladı? Ve günümüze kadar hangi serüvenlerden geçti?

Eser altı yüz sayfanın üzerinde olmasına rağmen inceleme alanı çok geniş. Böyle olunca da her konuya bir parmak bal çalma edasıyla dokunup geçiyor. Yine de tarih sahnesi gözünüzün önünde canlanıyor. Okurunu, kitabın ilk sayfalarıyla birlikte daha konuşamayan ilk insanların yanına konuk ediyor. Doğanın vahşi koşullarında nasıl hayatta kaldıklarını ve avlandıklarını seyrettiriyor. Sonrasında taşlardan av silahı yapışına, mağaralardan ahşap evlere geçişine, madenleri işlemesine geçiyor. Zaman ilerledikçe dilin gelişmesine, mesleklerin yavaş yavaş oluşmasına, yabancı kabilelerin düşman kabul edilmesine doğru ilerliyor. İnsanın yerleşik hayata geçişiyle tarımı öğrenmesine, tanrı inanışlarının ortaya çıkışına, tarımla birlikte daha fazla iş gücüne ihtiyaç duyuşuna, bu ihtiyacı karşılamak için hayvanları eğitmenin yanında kölelik sistemini keşfine doğru ilerliyor. Sınırların genişlemesiyle önce ırmakları, sonra denizleri daha sonra da okyanusları geçişine ve dünyayı keşfine doğru yol alıyor. Dünya sahnesine bilim için hayatını feda eden insanların çıkmaya başlamasıyla zihinsel keşifler başlıyor. Önce dünyanın yuvarlak olduğu, sonra döndüğü anlaşılıyor.   Biruni, Aristotales, Demokritos, Galileo... Dünyanın sınırlarını keşfeden insanlık artık yavaş yavaş evreni anlamaya çalışıyor...

Bakmayın eserin kalın olduğuna, insanlık tarihi meraklıları için ancak ön söz olabilir. Bu eseri okurken ilginizi çeken karakterleri not alıp daha derinlere dalmanıza vesile olabilir. Ancak amacınız genel bilgi edinmek ise müthiş bir yolculuk sizi bekliyor.

Keyifli okumalar...   

İnsan Dünya sahnesine ilk ne zaman çıktı? Çetin ve vahşi doğa koşullarında varlığını nasıl sürdürdü? Gezegeni hakimiyeti altına alan...

Aşksız İlişkiler


Kitabı bir instagram paylaşımında görüp okumaya karar vermiştim. İsmiyle dikkat çeken esere, acaba kadın erkek ilişkisini mi yoksa doğa, hayvan vs üzerine duyarsızca yaşadığımız hayatları mı irdeliyor merakıyla hiç araştırma yapmadan başladım. 

Kitap başlarda sardı. İstakozun daha canlıyken kaynar suya atılarak pişirilmesi tekniğinin, en lezzetli teknik olması gibi umursamadığımız caniliklerimizi masaya koydu. Ara ara da Hristiyanlığın, Paganizmin kopyası olması ve Meryem ana üzerinden oldukça kışkırtıcı iddiaları serpiştirerek ilerledi. Ancak sonrasında baş karakter her ne yaşadıysa ben etkilenmedim. Neredeyse her satır donuk, duygusuz ve ruhsuzca ilerledi. Baş karakterin ölümü bile duygusuzcaydı. Bilemiyorum, belki de yazarın Aşksız İlişkiler'i bu ruhsuz ve umarsız yaşamdı.

...

...

Yazıma ara vererek nette biraz gezindim. Hani benim gözden kaçırdığım veya anlamadığım bir şeyler varsa diye. Jean Paul Satre'nin Bulantı eserini de okuduğumda aynı duyguları hissetmiş ancak eserin Varoluşçuluk akımıyla bağlantısını kurduğumda bütün taşlar yerine oturmuştu. Küçükte olsa bir aydınlanma yaşamıştım. Ancak bu eserle ilgili etkileyici ayrıntılarla karşılaşmadım.

Sonuç olarak 160 sayfalık uzun öykü niteliğinde bir kitap. İngiliz Edebiyatı'nın da önemli eserlerindenmiş. Takdir sizin... 

Kitabı bir instagram paylaşımında görüp okumaya karar vermiştim. İsmiyle dikkat çeken esere, acaba kadın erkek ilişkisini mi yoksa doğ...