Sıradan Delilik Öyküleri - Charles Bukowski


İlginç. Yani bazı eserleri günümüzde yaşayan biri yazsa, yerden yere vurur hatta sosyal medyada linç eder, insan içine çıkamayacak hale getiririz. Ama aynı eseri yeraltı dünyasının en meşhuru yazınca acaba ben mi yanlış anladım durumuyla sessizliği seçiyoruz galiba. Kendinde eleştirme cesaretini görenlerimizse kısmen üstünkörü kısmende istemem kaçamağına başvuruyor. Bukowski'yi anlayanlarsa yazılanın değil anlatılmak istenenin peşinde...

İlginç. Yeraltının en ünlü yazarını Sıradan Delilik Öyküleri'ni okumak. Ne kadarı öykü ne kadarı fantazi dünyası ne kadarı gerçek belli değil. Orta yaşın üstünde bir adamın su gibi alkol tükettiği, hiç tanımadığı kadılara bile sarktığı hatta tecavüze yeltendiği, defalarca karakolluk olduğu, bırakın çevresine kendine bile değer vermediği anlatıları okuyoruz. 

İlginç. Kitabın daha doğrusu öykülerin kahramanı da Bukowski.  Diğer kuşlara ibret olsun diye bir kuşun iki bacağını kesen arkadaşına seyirci kalacak kadar duyarsız, koğuşta arkadaşına tecavüz edilmesini duygusuzca anlatabilecek kadar umarsız, her gördüğü kadını cinsel obje gibi görecek kadar arsız ve aklından geçirdiği her küfrü yazacak kadar terbiyesiz. 

İlginç. Çok iyi şiirleri var ve bir çok insan onun hayranı. Şiir dinletilerini sabırsızlıkla bekleyen kitleler var. Bukowski'nin umurunda değil. O yaşamak için yazmak zorundaymış gibi. Söyleşilere edebiyat ruhunu aşılamak için değil içki parası kazanmak için gidiyor. Yazarların sıkıcı olduğunu düşünüyor. Yazma eyleminin sonradan öğrenilemeyeceğini, doğal yetenek olduğunu ancak meslek olamayacağını anlatıyor.

İlginç. Bu kadar küfür, duyarsızlık ve sapkınlığın arasında güncelliğini yitirmeyen nokta tespitlerde bulunuyor. Daldan dala atlıyor ve okurunda sıkılmadan peşinden geleceğini iddia ediyor. Bir süre okuduktan sonra yazarın sadece kendisine zararı olan savruk bir adam olduğunu kabul ederseniz, öyküler biraz daha sempatikleşiyor. Küfürler gülünç, tespitler daha dikkat çekici hale geliyor. Ve çoğunlukla kızarak bazende tebessüm ederek ama sıkılmadan peşinden gidiyorsunuz.

İlginç... 
Abdullah ÖZER
Abdullah ÖZER

Okumayı ve izlemeyi sever, yazmanın ise insana inanılmaz bir derinlik kattığına inanır. Çay vazgeçilmezidir. 90 ların müzikleriyle mest olur hatta kendinden geçer.

9 yorum:

  1. Sıradan Delilik Öykülerine dikkat çektiğiniz için teşekkürler.

    YanıtlaSil
  2. Bukowski'den yıllar önce Kasabanın En güzel Kızı'nı okumuştum (şu an hiç bir şey hatırlamıyorum), tanıtımını yaptığınız bu eser ise hem türü hem de konusu itibariyle bana hiç uymuyor ama ''yazma eyleminin sonradan öğrenilemeyeceğini, doğal yetenek olduğunu'' cümlesine aynen katılıyorum. Yaratıcı yazarlık atölyeleri vs. ile olacak iş değil. Elinize sağlık:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O konuda kararsızım Gül hanım. Yani yazmak ses gibi doğal bir yetenek olmayabilir. Ben yazdıkça insanın derinleştiğine inanan biriyim ve bu nedenle herkesin yazması gerektiğini düşünürüm. Elbette her yazan ilerleyen süreçte çok güzel eserler meydana getirecek anlamı çıkmaz tabi ki ama yazan kişiye çok şey katar.

      Yaratıcı yazarlık atölyeleri tabirini de ilk kez duydum ve şaşırdım. :))

      Sil
    2. Ben çarpıcı eserler yaratan yazarları kast etmiştim yoksa tabii ki herkes yazabilir, zaman içerisinde daha da iyi olabilir, okunabilir, sevilebilir kitaplar yazabilirler. Tıpkı diğer sanatlarda olduğu gibi edebiyatta da muhteşem eserler verenler doğal yetenek sahipleri.

      Sil
    3. Daha önce hiç düşünmemiştim bu konuda Gül hanım. Kafam karıştı ve ne yazacağımı bilemedim ama sanırım haklısınız. 🤔

      Sil
  3. Hic okumayayim o zaman sinirim bozulur. 😂😂😂

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dünyaca ünlü bir yazara sinirlenilir mi? Ne kadar ayıp :)))

      Sil
  4. İlginç tesbitler, belki de farklı olduğu için ilgi çekicidir.

    YanıtlaSil