Kavgam // Adolf Hitler



Şu dünya ya gelmiş geçmiş en ilginç hayat hikayelerinden biri benim için tartışmasız Adolf tur. Kendisi memur çocuğudur. Anne ve babası, özellikle de babası Adolf' unda kendisi gibi memur olmasını ve rahat bir hayat sürmesini arzulamaktadır. Ama Adolf' un hayali bambaşkadır. O "adam" olmak istiyordu, memur değil. Ve hayalinde ressam olmak vardı.

Adolf gençlik yıllarında hayalinin peşinden Viyana'ya giderek Güzel Sanatlar Akademisin'de ressam olmak için kendi çizdiği resimlerle sınava girer. Aldığı puan ressam olmaya yetmez ancak rektör çizimlerinin mimarlık için daha uygun olduğunu söyleyerek mimar olmasının önünü açar. Adolf daha 16 yaşındadır. Resim yaparak hayatını kazanmakta ve mimari alanda kendini geliştirmeye çalışmaktadır. Herkes kadarda siyasetle ilgilenmektedir. 

Gençlik yıllarının başlarında Yahudilerin azınlık, güçsüz ve tehlikesiz bir topluluk olduğunu düşünmektedir.  Ancak zamanla bu düşüncesi değişir ve bu vurdumduymazlık gıcık olmaya dönüşür. Adolf bir yahudiyle herhangi bir konuda tartışıp ikna ettiğini ancak ertesi gün aynı yahudinin dünkü tartışma hiç olmamış gibi davrandığını, hatta ilginç bir şekilde sanki dünkü tartışmayı kendisi kazanmış gibi davrandığını görünce deli olur. Daha sonra basında ve siyasette bile gerçek anlamda kimsenin yahudileri eleştiremediğini fark eder. Resme daha dikkatli baktığında sayı olarak azınlıkta olan yahudilerin toplumsal hayatta tüm köşe başlarını tuttuğunu görür. Peki bunu nasıl yapıyorlar? Adolf cevabını şöyle veriyor. Mesela bir fabrikada patron ve işçiler bir anlaşmazlığa düşüyor. Patron işçilerinin hakkını tam anlamıyla vermiyor. Ortam yahudi için biçilmiş kaftan. O fabrikanın işçisi olmasa bile hemen işçileri haklarını savunarak güvenlerini kazanıyor. Bu kutlu (!) mücadelesinden sonra işçileri örgütlü olmaya ikna ederek sendika kuruyor. Tüm o topluluğun başına geçiyor. Sendikal faaliyet olarak işçi hakları üzerinde çalışmalar yaparak sendikayı olabildiğince büyütüyor. Bu konuda diğer köşe başlarındaki arkadaşlarının da desteğini unutmamak lazım. Sonrasında ilk fırsatta yada otorite boşluğunda işçileri organize ederek ve karşılanması imkansız talepler bahane edilerek genel grev ve sokak eylemleri yapmalarını sağlıyor. Ülkeyi ekonomik ve asayiş bakımından anında dibe çekiyor. Yöntem gerçekten etkili ve sadece sendikal faaliyet değil, fırsatını buldukları tüm alanlarda benzer çalışmalar yapıyorlar.. Ayrıca Adolf kaybedilen 1. Dünya Savaşı sonrasında Almanya' yı asker kaçakları ve yahudilerin yönetme gayretine ağır hakaretler savuruyor.  Hitlerin yahudilerden neden bu kadar nefret ettiğini günlüğünden anlayabiliyoruz ama soykırım nedir, sabun yapmak nedir arkadaş? 

Bir ressamı hitler yapma yolculuğunda yapı taşı olan başka bir düşüncesi daha var. Hiç bir fikir boşlukta yaşayamaz. Yani diyor ki karşı çıktığınız fikri savunan herkesi yok ederseniz o fikride yok etmiş olursunuz. Muhtemelen o günlerde fikir ve vicdan hürriyeti gibi kavramları düşünmeye fırsat bulamamış.

Kitabın dikkatimi çeken bir diğer bölümü ise propaganda. Almanya' nın savaşı kaybetmesinin en önemli nedeninin propagandaya önem vermemiş olması ve düşmanlarınınsa çok iyi propaganda yapmış olmasına bağlıyor. Propagandanın geniş halk tabakasına karşı ve ısrarlı bir şekilde yapılması gerektiği üzerinde uzun uzun duruyor.

Siyasi hayata Nasyonalist Sosyalist İşçi Partisinde propaganda sorumlusu olarak başlıyor. Parti büyüdükçe miting ve toplantılarını güvende yapabilmek için saldırı birimleri kuruyor. Yapılan toplantılarda kimse parti başkanının sözünü kesip tartışma çıkaramıyor. Biri böyle bir şeye yeltenirse saldırı birimi gereğini yapıyor. Ne hikmetse bu gelenek günümüzdeki partilerimizde de geçerliğini koruyor.

Adolf en iyi devlet yönetiminin tek bir kişini sorumluluğunda olması gerektiğini düşünüyor. Ancak bu kişi yaptığı işlerden sorumlu olmalıdır. Her yöneticide kendinden alttaki yöneticileri atayabilmeli ve o yöneticilerde mutlak - sınırsız yetkili olmalı. Burada parlamenter sistemi yaptıkları işlerden ve çıkardıkları kanunların sonuçlarından sorumlu olmamaları konusunda oldukça akılcı bir şekilde eleştiriyor.

Irk kavramı konusunda da oldukça katı. Irkların kendilerini korumaları gerektiği üzerinde duruyor. Hayvanlar aleminde bile melez ırkların soylarını devam ettiremediklerini kanıt olarak sunuyor ve Fransa' dan Avrupa kıtasını kendi ırklarını korumayarak siyahileştirdiği için nefret ediyor. Üstün ırkların zayıf ırklarla işbirliği yaparak daha güçlü olabileceği düşüncesini de aptalca buluyor.

Benim Adolf'un günlüğünden çıkarımlarım bunlar. O kalın kitapta kendi dönemini, muhalifleri vs. daha bir çok konu hakkında uzun uzun anlatıyor. Ancak benim ilgimi ve merakımı çekmediği için üzerinde düşünmedim ve araştırmadım. Belki sizin ilginizi çekebilirler.

Kitap hakkında gele bilgi Wikipedia' dan ;

Kavgam, aslen iki ciltten oluşmaktadır. Hitler bu eserin ilk cildini Kasım 1923'teki Birahane Darbesi'nin ardından, 9 ay Landsberg Cezaevi'nde hapis yattığı dönemde, dostu Rudolf Hess aracılığıyla yazmıştır (1924). İlk cilt 18 Temmuz 1925 tarihinde basılmıştır. Hitler kitabın ikinci cildini hapisten çıktıktan sonra, 1926 yılında kaleme almıştır.
Hitler, kitaba “Viereinhalb Jahre (des Kampfes) gegen Lüge, Dummheit und Feigheit” (Yalana, Aptallığa ve Korkaklığa Karşı Dört Buçuk Yıllık Mücadele) ismini vermek istiyordu. Fakat kitabı basacak yayınevinin sahibi Max Amann bu ismin çok uzun olduğunu bahane etmiştir ve eser “Mein Kampf” (Kavgam) ismiyle basılmıştır.[1]
Yirminci yüzyıl siyasal tarihi açısından önemli bir yapıt olan bu eserde Hitler, “nasyonal sosyalizm” adını verdiği dünya görüşünün açıklamasını yapar ve amaçlarını bildirir. Hitler'in siyasal ve ekonomik tezlerinin yer aldığı, kapitalizmin ve Marksizmin eleştirildiği bu kitap, aynı zamanda bir otobiyografi olması nedeniyle de kıymete değerdir. Kapitalizme ve Marksizme karşı yeni bir politik sistemin önerisi sunulmaktadır; bu bakımdan Kavgam'da Hitler'in kendi politik kuramları yazılı haldedir. Hitler parlamenter demokrasinin eleştirisini yapmış, milliyetçiliğin karşıtı olan enternasyonalizmi dönemin sosyopolitik koşulları altında yermiş, Pancermenist idealler üzerine kurulu “Büyük Almanya” hedefini açıkça dile getirmiştir. İkinci cildin son kısımlarında, nasyonal sosyalist düzen kurulduğu takdirde Almanya'nın Doğu Avrupa'da gerçekleştireceği politikaları açıklamış olması, onun İkinci Dünya Savaşı yıllarında yapmış olduğu politikaların bir önizlemesidir ve dikkat edilesidir. Hitler, Almanya'nın başta Fransa ve Rusya olmak üzere, rakip devletlerle olan hesaplaşmalarını ve bu sorunlar hakkındaki fikirlerini de belirtmiştir.
Kavgam, Hitler tarafından Birahane Darbesi'nde (9 Kasım 1923) hayatını kaybetmiş diğer partililere ithaf edilmiştir; bunlar: Alfarth Felix, Bauried Andreas, Casella Theodor, Faust Martin, Ehrlich Wilhelm, Hechenberger Ant, Körner Oskar, Khun Karl, Lefore Karl ve Neubauer Kurt'tur.
Abdullah ÖZER
Abdullah ÖZER

Okumayı ve izlemeyi sever, yazmanın ise insana inanılmaz bir derinlik kattığına inanır. Çay vazgeçilmezidir. 90 ların müzikleriyle mest olur hatta kendinden geçer.

5 yorum:

  1. kavgamı okudum , benim beklediğim gibi bir kitap değildi açıkçası . Bambaşka birini düşünmüştüm oysa ben. Bu hayat çok sıradan başlamış gibi gelmişti.Bu arada mimledim sizi .

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bence Hitler'in hayatını ilginç yapan şeydir zaten çocukluğunun ve gençliğinin sıradan olması. Böyle bir adamın psikopatça bir gençlik yaşaması beklenirdi..

      mim içinde teşekkür ederim :)

      Sil
  2. Bana bu kitabı e-kitap yolu ile biri ücretsiz gönderirse sevinirim.Kitabı alacak bütçem bile yokken, kitap hakkında yorum yapmak anlamsız..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. E kitapları okumak normal kitap kadar zevkli olmuyor ve çok fazla cümle düşüklükleri oluyor. Yinede mail adresinizi verirseniz e kitap olarak gönderebilirim

      Sil
  3. Merhaba Güzel Bir yazı olmuş

    Bende Kanalımda bu Konuya ilişkin bir video yapmayı düşünüyorum

    https://www.youtube.com/channel/UCAG5HALf4Y2G24ytrlgPocQ

    YanıtlaSil